YENİ ASIR

İzmir ameliyat masasına yattı


13 Şubat 2004

Geçtiğimiz Salı günü İzmir'e gelmesi planlanan Kemal Derviş'in yanlış anlaşılma sonucu gelişinin bir başka güne ertelenmesi ile Ahmet Piriştina ve CHP İl Başkanı Alaatin Yüksel kendilerini "Başkanlar Kurulu" ve basın mensuplarıyla başbaşa buldular.

İLK KEZ AYNI MASADA
Bu belki zorunlu bir ilkti... Ama iyi de oldu... İş dünyası ile İzmir Büyükşehir Başkanı Ahmet Piriştina göreve geldiği günden beri ilk kez böyle bir masada bir araya gelmiş oldu. Buna bir de İzmir basını eklenince tüm sorunlarıyla "İzmir" ameliyat masasına yatırıldı. EBSO, İTO, EGİAD, ESİAD, Borsa yöneticileri ve İzmir basını ve Büyükşehir Belediye Başkanı, İzmir'in sorunlarını tartıştılar.
Masanın etrafında toplananlar tek bir ortak payda da buluşuyordu; "İzmir nasıl hak ettiği yere gelebilir. Sorunlar nasıl aşılabilir?" Seçimlerden sonra da iki ayda bir aynı toplantının tekrarlanmasına karar verildi. Çünkü İzmir kendisine sadece belediye başkanı değil, bir lider arıyor. Ve bu liderle arada hiçbir sınır olmaksızın tüm duvarlar yıkılarak hem basın, hem İzmir'in önde gelen başkanlar kurulu sık sık bir araya gelmeli. Derviş'in gelememesi böyle bir toplantının gerekliliğini ortaya koyması açısından son derece faydalı oldu.

Döneklik üzerine
Cem Karaca'nın vefatı "döneklik" tartışmasını tekrar gündeme taşıdı. Anadolu'nun bağrından gelen türküler rock tınılarıyla, Cem'in güçlü sesinde buluşup bir dönemin gençliğini çılgınca etkilemişti. O dönemin parkalı, asker postallı, uzun saçlı solcu gençliğinin sembollerinden olmuştu Cem.

ÖZAL'A SIĞINDI
12 Eylül sonrası sığındığı Almanya'dan ülkesine dönebilmek için Özal'ın affına sığınması onun belirli çevreler tarafından "döneklik" ile yaftalanmasına neden oldu. Bu olay bana onun gibi 68 kuşağının isyancılarının bu günkü yaşamlarını anlatan "Biz Devrimi Çok Sevmiştik" kitabını anımsatıyor.
68'de Fransa'da öğrenci lideri olan bugün Almanya'da Yeşiller Partisi'nin milletvekili olan Daniel Cohn-Bendit yazdığı bu kitapta altmışlı yılların dünyayı sarsan isyancılarını Paris, New York, Roma, Rio de Janeiro demeden dolaşarak bulmuş, konuşmuş. Onların 20 yıl sonra günlük yaşamlarına, katettikleri mesafeye, geçmişlerine nasıl baktıklarına tanıklık etmiş. Çok ilginç portreler ortaya çıkmış.
Örneğin Amerika'da altmışlı yıllarda sol görüşlü "Yippi" hareketinin öncüleri olan Abbie Hoffmann ile Jerry Rubin. Rubin artık bir "Yuppie" olmuş. Geçmişteki radikal düşüncelerinin yerinde yeller esiyor.
Manhattan'da lüks bir dairede kartvizit partileri düzenliyor. Hoffmann ise hala "dönmemiş". Bu nedenle her ikisi de ayda üç, dört kez 1500'er dolar karşılığı üniversite anfilerinde tartışıyor. Veya bu gün Brezilya'da bir TV programcısı olan eski gerilla Fernando Gabeira.
"Dönmüş", "dönmemiş" hepsinin ortak fikri sistem değişikliğinin hiçbir zaman silahlı mücadeleyle gerçekleşmeyeceği şeklinde.
Tüm bu portreler insan düşüncelerinin değişmesinin ne kadar "insani" olduğunun canlı bir kanıtı. Her dönem gençliği etkileyen, enerjisini boşaltan hareketler oldu, olmaya devam edecek. Ne yazık ki bu enerji yıkımı bazı dönemlerde kanlı oldu. Cohn-Bendit'in bu röportaj kitabını okurken bir kuşağın yaşadıklarını içinizde hissediyorsunuz.