Bir kentin kültürünü kimler ayakta tutar?
Şüphesiz o kenti dolu dolu yaşamış, geçmişin kokusunu hala buram buram özlemle anan insanlar. Ama birkaç kuşağı tanımış, onlarla hasbihal etmiş olmaları da şarttır. Bu özelliklere sahip insanlardan biri İzmir aşığı Tarık Dursun K.'dır.
Son kitabı "Gavur İzmir, güzel İzmir" ilk sayfasından itibaren kentimizin sokaklarını, yokuşlarını, iskelelerini geçmişten koparıp bu günlere kadar getiriyor.
Nereler yok ki? Eski Kemeraltı, Bostanlı, Mezarlıkbaşı, Rıza Bey Aile Evi, İkiçeşmelik, Namazgah, Kızılçullu (Şimdiki Şirinyer), Beyler Sokağı, Tenekeli Mahalle, Kestelli Yokuşu, sinemalar...
Kimler yok ki? İzmir'in simgeleşmiş, artık karakteri olmuş insanlar, şairler, yazarlar, satıcılar, fotoğrafçılar, tüccarlar, meyhaneciler, Levantenler, balıkçılar... Aklınıza kim gelirse.
EKMEKLER BOZULUR
Tarık Dursun her şeyi o kadar canlı, o kadar içten yazıyor ki, sanki kapıdan çıkıp oralara gitseniz her şeyi anlattığı gibi bulacaksınız. Bir kentin değişen yüzü insanı neden hüzünlendirir? Geçmiş ile sıkı sıkıya bağlı anılar, hayal kırıklığı yaratır mı? Kitabında tüm bu sorulara kendi üslubu içinde yanıt vermeye çalışıyor Tarık Dursun K.;
"Kentler, aslında hoşgörülüdür. Kendine geç gelenleri geri çevirmez. Çevirmediği gibi, aralarında seçme ya da ayıklama da yapmaz. Büyümede kötüleşme belirtisi (belki inanamayacaksınız ama) önce ekmeklerde başlar. Yani, önce ekmekler bozulur onu kentin çirkinleşmesi izler."
Nerden bakarsanız bakın kitap bir kentin değişen yüzüne, bazı değerlerin yok oluşuna bir nevi başkaldırı... Eski İzmir'i tanımak isteyen, hasret çeken herkese hararetle tavsiye ediyorum.
SİNEMADA 16 YAŞ SINIRI
Oğlumun ısrarlarına dayanamayarak hiç tarzım olmadığı halde Blade-Trinity filmine gitmeye razı oldum. Bilet almak için gişeye gittiğimizde büyük bir sürpriz ile karşılaştık. Görevli, öğrencinin kaç yaşında olduğunu sordu. Eğer on altı yaşından küçükse filmi seyredemeyeceğini söyledi. Önce bu tür uyarıların yıllardır afişlerin üzerinde asılı olduğunu, fakat hiç bir zaman uygulanmadığını bildiğimden görevliyi ciddiye almadım. Fakat gişedeki görevli bu konuda çok sıkı kontroller olduğunu hem sinemanın, hem de seyredenin cezalandırıldığını belirtince durumun ciddiyetini kavradım.
Bu arada oğlum, Blade dizisinin ilk iki filmini hiç engelleme olmadan seyrettiğini ve korkmadığını, söyledi. Sonuç olarak ısrarlarımızın gereksiz olduğunu anlayıp teşekkür edip ayrıldık. AB kriterlerinin yavaş yavaş yaşamımıza girmeye başlamasına içten içe sevindim.
Buraya kadar her şey iyi, güzel, hoş da... Bu filmlerin kaçak CD'leri her köşe başında satılıyor. Oğlum sinemadan geri çevrildiğimiz an; "Anne, nasıl olsa CD'sini alır seyrederim" dedi. Kendimizi de AB normlarına uyarlayıp, bu CD'leri eve sokmamak bizim hür irademize bağlı, öyle değil mi...?