Son günler de en çok seyrettiğim kanalların başında Eurosport ve Extreme Spor kanalı geliyor. Farkında mısınız bilmiyorum ama sporda bu günlerde bir tarih daha yazılıyor.
Lance Armstrong arka arkaya beşinci kez Fransa Bisiklet Turu'nu kazanmanın eşiğinde. İnsan gücünün en üst sınırlarının nereye dayanabileceğini gösteren bir başarı. Zaten Fransa Bisiklet Turu adeta insan fizyolojisinin nerelere varabileceğini sınamak için yapılmış bir yarışma.
ZOR BİR YARIŞMA
Bu arada böylesine zor bir yarışmada her yıl bir çok doping yapan sporcuların yakalandığını ayrıca belirtmeye gerek yok. Yaklaşık 4000 kilometre ve yirmi etap üzerinden koşulan yarışmada bisikletçiler önce Pirene Dağları'nı sonra Alp Dağları'nı çıkıp indikten sonra 25 Temmuz'da Paris Champs Elysee Meydanı'nda pedallarını durduruyorlar. Bazı etaplarda otuz, kırk kilometreyi bulan dağ çıkışları var.
Bitirmenin başarı sayılabileceği böyle bir yarışmada Lance Armstrong rakiplerini bir akşamüstü gezintisindeymiş kadar rahat geçiyor. 34 yaşında incecik bir adam. Sekiz yıl önce testis kanseri nedeniyle iki yılını cerrahi ve kemoterapi klinikleri arasında geçirmiş. Önce kanser korkusunu yen ve sonra kendini dünyanın en zor yarışını kazanmak için motive et...
Bunlar insan organizmasına olan inancımızı kaybetmemiz için yaşayan canlı örnekler.
Lütfen TV de Eurosport kanalınız varsa bir kez olsun zaman ayırın ve bu spor kahramanını tanıyın. Kendisine en yakın rakiplerini bayır yukarı nasıl geçtiğini görün. Bu arada aklınıza çeşitli sorular gelebilir; bir yarışma ve gösteri olan bu spor dalında sadece bir kişinin bu kadar ezici üstünlüğü işin seyir zevkini kaçırır mı,kaçırmaz mı? Vücudumuzun en üst fizyolojik sınırlarını tanıyor muyuz veya tanıyorsak ne kadarını kullanıyoruz?
İŞ BEYİNDE BİTİYOR
Yarışmanın sonucunun önceden bilinir hale dönüşmesi şüphesiz ilgiyi azaltır. Bu gerçeği Armstrong'tan önce bu yarışmayı dört kez kazanmış olan Belçikalı bisikletçi Eddy Merx yaşamış. Sonuncu katılımında yol kenarında izleyenler "Yeter artık, kazanma" diye bağırmış, yumurta atmışlar.
Bu sebeple böylesine organizasyonlar, yaşayabilmek için her zaman yeni kahramanlar yaratmak zorundalar. Bu kahramanlar da kolay kolay ortaya çıkmıyor. Bireysel sporlara kısıtlı ilgi gösteren tembel bir millet olarak bu tür bir motivasyonun, ne kadar yüksek özgüven, disiplin ve hırs istediğini düşünün. Biz çocuklarımıza bu kadar özgüven ve disiplini aşılayabiliyor muyuz?
Bence hayır... Aman fazla yorulmasınlar , aman sıkılmasınlar derken kendimizden birer örnek yetiştirip duruyoruz. Spor demek disiplin demek, hele bir de bireysel ise... İş tamamen beyinde bitiyor...