Bu hafta sonu havaların yağışlı olmasını bahane ederek sinemaya gittim... Haftalardır hakkında çeşitli kritikler okuduğum "Dogville" filminin İzmir'de gösterime girmesini bekliyordum. Çünkü filmde hiçbir mekan, alıştığımız efektler, aktion, dekor yok.
Filmin başlamasından onbeş dakika sonra yavaş yavaş bazı seyirciler salonu terk etmeye başladılar. Belli ki onlar bu kadar durağan bir film beklemiyorlardı. Fakat eminim sonuna kadar seyredenlerden filmin ne kadar müthiş olduğunu duyunca pişman olacaklar.
TİYATRO SAHNESİNDE
Danimarkalı yönetmen Lars von Trier'in deneysel olarak tanımlanabilecek bir çalışma ortaya koymuş. Tüm öykü bir tiyatro sahnesinde geçiyor Evler, kapılar, sokaklar, köpek yere tebeşirle çizilmiş. Seyirci bu şekilde öykünün özüne ve mükemmel oyuncu performanslarına dikkati dağılmadan konsantre olabiliyor.
Öykü Amerika'da Rocky Dağları arasına sıkışmış fakir bir dağ kasabasına Grace (İcole Kidman) adında gansterlerden kaçan güzel bir kadının gelmesiyle yaşamın değişmesini anlatıyor.
Yaşamla birlikte kasaba insanın değişmeye başlayan karakteri de tüm zayıflığıyla, acımasızlığıyla, iki yüzlülüğüyle ortaya çıkıyor. Olaylar, insanlar tümüyle evrensel karakterde, sadece Amerika'da bir yer olarak algılamak bence hatalı olur.
Kendisini kasabada kalabilmek için halka sevdirmeye çabalayan Grace onlara sevecen, yardımsever davrandıkça başına gelmedik şey kalmıyor. Gittikçe daha fazla sömürülüyor, aşağılanıyor, ırzına geçiliyor. İnsan karakterinin 'omurgasızlığı' kendisini bir köle yaşamına mahkum ediyor.
İKTİDAR VE KİBİR
Kibirli kimliğiyle kendisine yapılanları affetmeye hazır Grace, finalde bu kibirin altında gizlenen iyi niyetini korkunç bir intikama dönüştürüyor.
Film de güç,iktidar ve kibir üçgeninin insanın içinde saklı kötülüğü nasıl ortaya çıkardığını görüyorsunuz. Nicole Kidman duru güzelliğinin yanı sıra her yapılanı ağlamadan, zayıflık göstermeden sineye çeken Grace rolüyle mükemmel bir performans göstermiş.
Diğer rollerde de Paul Bettany, Stellan Skarsgard, James Caan, Jeremy Davies, Ben Gazzar gibi birinci sınıf karakter oyuncuları dikkat çekiyor. FiLmi boş vaktiniz varsa seyredin demek istemiyorum. Bu film için mümkünse boş vakit yaratın derim. Çünkü hem film, hem verdiği mesajlar çok güzel.
Filmin sonunda Grace'in söylediği bir cümle var ki benim hayat felsefemle tıpatıp uyuyor.
"insanlar bazı işleri başkalarına bırakmamalı, kendi yapmalı." Seyredin ne demek istediğimi anlayacaksınız...
Erduran'ın "Domuz"u
Haftaya Türkiye gündeminde ki sorunlarla değil size bir film ve kitap hakkında bilgi vererek başlamak istedim. Çünkü bu tür şeylere de vakit ayırmazsak sorunlarla uğraşmaktan başka şey düşünemez oluruz.
Bu hafta Refik Erduran'ın son romanı "Domuz" u okuma fırsatı buldum. Kitabı alıp akşam üzeri eve geldim. Şöyle bir bakayım derken, kitabı elimden bırakabildiğimde gece yarısı olmuştu.
Erduran romanında medya dünyasında yıldızı parlamış olan bir köşe yazarının yaşamını anlatırken bir soruya da yanıt arıyor: "İnsanoğlu hayvansallıktan tanrısallığa yükseliş serüveninin neresinde?" Bitirmeden yerinizden kalkamayacağınız bir roman, tavsiye ederim... Medya dünyasının ister istemez gerçek yüzünü yansıtıyor.