YENİ ASIR

Denizli'ye merhaba


01 Aralık 2004

Geçtiğimiz hafta Yeni Asır ekibi olarak üç günlüğüne Denizli'ye gittik. Amaç Ege Bölgesi'nin ikinci büyük ili olan Denizli'de Yeni Asır'ın etkinliğini araştırmak, aynı zamanda Denizli'nin problemlerini birinci ağızlardan, yerli halktan dinleyerek, sorunlarını tüm Ege Bölgesi okurlarıyla paylaşmaktı. Ekipteki arkadaşlar bundan sonraki gezilerine beni ne derece dahil ederler bilmiyorum, çünkü yolculuk boyunca uyumamdan, akşamları saat dokuz buçuktan itibaren uyku haline geçmemden oldukça şikayetçi oldular. Uyuklama sebebimi anlatayım da şikayet etmeye hakları var mı yok mu siz karar verin.

CIZIRTILI TELEFONLAR
Denizli'de tam bir telefon faciası yaşadım. İlk gece Sarayköy'de Termal Tesis olan, güzelliği bize anlata anlata bitirilemeyen otelimize, oldukça uzun bir yol kat ettikten sonra varabildik. Termal otelimize geldiğimizde yağmurdan ve termal sulardan yükselen dumandan göz gözü görmüyordu. Neyse, Kos'tan gelen bir grup turistle beraber gürültülü bir şekilde otelde yemeğimizi yedikten sonra erkenden odama çekildim. Günün yorgunluğu üstüme iyice çöktüğünden, hemen uykuya dalmışım.
Aniden beynimim içinde çalan bir telefon sesiyle uyandım. Saate baktım gece on iki. Telefonu kaldırdım; "Alo..." Sadece cızırtı sesi geliyor. Üstünde durmayıp uykunun rehavetine kendimi bıraktım. Tekrar bas bas bağıran telefonun sesiyle yerimden sıçradığımda saat gecenin üçüydü. Tekrar; "Alo...." Cızırtıdan başka ses yok.

KORKU FİLMİ GİBİ..
Tam o sırada gözüm cama doğru kaydı, bir de ne göreyim, ortalık tıpkı korku filmlerindeki gibi, bir taraftan şimşekler çakıyor, diğer taraftan dumanlar ve sis bulutu yükseliyor ve asıl vurucu sahne odamda sürekli çalan cızırtılı bir telefon. Alfred Hitchcock gelse her türlü korku filmini çevirebilir. Termal tesiste kaldığımızı kendime hatırlatıp, gece boyunca kendi kendimi teskin ettim.
Sabah kahvaltı salonuna elinde valizle, oteli terk etmek üzere gelen ilk kişi bendim. Allahtan diğer arkadaşlar da otelin şehre uzak olmasından şikayetçi olduklarından herkes hemfikir oldu ve şehirdeki bir başka otelde kalmaya karar verdik.
İkinci günün akşamı yine yoğun geçen bir günün ardından yorgun argın şehir içindeki otelemize yerleştik. Yemek faslından sonra otel odasında gözüme kestirdiğim jakuziye kendimi atmak ve dinlenebilmek için yemekten erken ayrıldım. Bir önceki gecenin uykusuzluğu ile jakuzi keyfimden sonra kendimi yatağa attım. Uykumun en tatlı yerinde, inanmayacaksınız ama beynimin içinde çalan oda telefonuyla yerimden sıçradım. Hışımla telefonu kaldırdım ses yok. Saate baktım gece iki. Uyku sersemi hemen resepsiyonu aradım; "Gecenin bu saatinde telefonum neden çalıyor? "Üzgünüm efendim, yanlış bir arama olmuş...
Tabi içimden ,dışımdan söylediklerimi tahmin edersiniz.

UYKUSUZ SAATLER
İlk işim telefonu fişten çekmek oldu. Ardından kaçan uykumu yakalayabilmek için yatakta saatlerce döndüm durdum. Bir de yol boyunca neden sürekli uyukluyormuşum diye arkadaşlardan azar işittim. İki gece boyunca siz de benim gibi telefon trafiği ile boğuşsanız, siz de uyuklardınız... Bilmem anlatabildim mi?