Bu güne kadar sayın Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer'i türban konusunda aldığı tavır karşısında, sonuna kadar destekledim. Ama bu davranışı beni bile rahatsız etti. Fazla katı geldi. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, oğlu Levent Sezer'in Evren Altunay ile 11 Eylül'de Çankaya Köşkü'nde yapılacak düğünü için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı, "Türban hassasiyeti" nedeniyle eşsiz davet etti.
Ancak Erdoğan'ın düğüne katılmayacağı öğrenildi. Sezer, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a ise davetiyeyi eşli gönderdi. Erdoğan önceden programı olduğunu belirterek mazeret bildirmiş.
Düğün her ne kadar Çankaya Köşkü'nde yapılsa da sonuçta bir düğün... Resmi davet değil, Erdoğan da Başbakan... Keşke Sezer kendisini eşiyle davet etseydi de, gelip gelmeme kararını bayan Erdoğan'a bıraksaydı. Bu güne kadar istenmediği yere düğün bahanesiyle gelip gelmeme kararı, keşke nezaket icabı da olsa Erdoğan ailesine ait olsaydı...
"Ya hep ya hiç" mi?
Gerçekten iki çocuğunuz olsaydı, "Ya hep ya hiç" diyerek orada kalır mıydınız? Ya da birini feda etmeniz gerekseydi, neyi feda ederdiniz?
Günlerdir tartışılan konu ile ilgili düşüncemi pazartesi günkü yazımda belirtmiştim. Benim bir çocuğum var. Yani ben de bir anneyim.
Ben "Ya hep ya hiç" diyerek düşüncemi yazımda aktardım. Konu hakkında okuyuculardan kendi düşüncelerini dile getiren bir çok e-mail geldi.
İçlerinde bana katılan olduğu kadar, beni çok katı bulanlar da oldu. Uzmanlar görüşlerini açıklamışlar. Boşanmalarda bile anneler küçük çocuklarını yanlarına almayı tercih ediyorlarmış.
Psikologlar, "Bir anne, iki çocuğuyla denize düşecek olsa, sadece birini taşıyabilecekse, genelde küçüğü tercih eder" demişler.
Söylenen durumlara düşmediğim için uzaktan ahkam kesmek istemem, ama yine de küçük büyük dinlemez her ikisi içinde kanımın son damlasına kadar mücadele ederdim. Benim için "Ya hep ya hiç...."
OKUYUCU MEKTUBU
İşte size bir okuyucu mektubu;
"Ben sevginin fedakarlık ya da özgür bırakmak olduğunu düşünüyorum. 'Ya hep ya hiç' diyerek biraz bencillik etmiyor muyuz? Korumak adına da olsa.... Korumak adına her şeyi ve herkesi daha da yıkmıyor muyuz?.
Düşünsenize bir kez; bir kişinin dahi kurtulması mı önemlidir, yoksa herkesin toptan gitmesi mi?
Bir yaşamı kurtarmak pahasına yapılan bir fedakarlık bence ibadetlerin en güzeli ve en doğrusudur.
Bu hayatta herkesin bir görevi var Ayşem Hanım, Alana'nın annesi de bence çok önemli bir sınavı verdi ve doğrusunu yaptı.
Ölenler kadar, ardımızda kalanlar da çok önemli...
En azından babanın, ölen çocuğunun acısı kadar kızını karısını teselli etmesi de önemli."
Kutlay Gökpınar