YENİ ASIR

Çocuğumu asla maça göndermem


24 Kasım 2004

BJK İnönü Stadı'nda 1 kişinin ölümüyle sonuçlanan bıçaklama olayında maçı izlemeye gelen, hiç günahsız gencin, 'omuzu omzuma çarptı' denilerek öldürülmesi bugünün gençliği ve geleceği açısından son derece düşündürücü bir durum.
Fatih Sözüer'in, sakinleştirici hap kullandığı ve 1997'de "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet", 1998'de "darp" ve 2001'de de "silahla yaralama olayına karışmak" suçlarından sabıkasının bulunduğu belirlenmiş.

SORUN TOPLUMSAL
Bu konuda futbol sporu günah keçisi olarak görülmemeli. Ortada tamamen toplumsal bir problem var. Aynı şey basketbol karşılaşmasında, ya da voleybol maçında da olabilir. Tamam futbol taraftarları daha fanatik ama, dikkat ederseniz artık bu tür olaylara, karşıt takımların seyircisinden çok, aynı takımın seyircileri arasında da rastlanıyor.
Yani olay taraf olma meselesi değil. Toplu olarak seyredilen herhangi bir durumda da böyle bir olay gerçekleşebilir. Burada mühim olan o topluluğun içinde bulunan kişilerin ruhsal durumu. Gençlik, toplum artık yavaş yavaş kimlik değiştirmeye başladı. İçlerinde hapçısı, esrarkeşi, kapkaççısı, ne isterseniz var. Hiç mi iyi yok? Tabi var, ama onlar da, "Omzuma çarptı" gibi saçma bir gerekçeyle "...k yoluna gitti niyazi" oluyor. İnsan hayatı bu kadar mı değersiz? Birbirimizin canını almak bu kadar mı kolay? Salla bıçağı, sonra da hiç bir şey olmamış gibi otur maçı sonuna kadar seyret. İnsanlar bu kadar mı çevresinde olan bitene duyarsız?

İNSANDAN KORKUYORUM
Şimdi ben bir anne olarak, çocuğumu futbol maçına veya herkesimden insanın geldiği toplu seyredilen herhangi bir şeye nasıl cesaret edip göndereyim? Çocuklarımızı faunus içinde mi büyüteceğiz? İnsan insandan korkar mı? Artık diğer canlılardan ziyade insanlardan korkmaya başladım. Doğadaki diğer canlılardan daha çok vahşileştik. İnsanoğluna insanlığını unutturacak neler yaşadığımıza kronolojik olarak bir göz atarsak, belki bu soruların veya sorunların cevabını, hatta çözümünü bulabiliriz. Ne demişler cennet de, cehennem de bu dünyadaymış. Bu gidişle dünya yakında tamamen cehenneme dönüşecek.

DTP'ye ne oldu?
Sonradan kurulan bir çok partiden ayrıcalığı vardı Demokrat Türkiye Partisi'nin. Çünkü kurucuları Hüsamettin Cindoruk, İsmet Sezgin gibi siyasetçiler, devlet adamları idi. Kurulmasını Sayın Süleyman Demirel istemişti. Kurulur kurulmaz hükümet ortağı olmuş bir partiydi. Ve içeride sayılı partide olabilecek nitelikte insanlar vardı. Ama olmadı, Süleyman Demirel bu partiyi ne öldürdü, ne güldürdü. Maddi olanaksızlıklar, seçim dönemi ittifakları derken, parti küçüldü de küçüldü.
Bir avuç vefakar insanın eline kaldı. Onlar da bugüne kadar yaşatabildiler. Şimdi bayrağı eski Çalışma Bakanı MHP, ANAP, DYP'de siyaset yapmış Yaşar Okuyan aldı. Ama Okuyan'ın aldığı parti gerçek DTP değil. DTP'nin kuruluş amacı bambaşkaydı. Zaten amblemi de, vizyonu da tamamen değişiyor. DTP artık Demirel'in, İsmet Sezgin'in, Hüsamettin Cindoruk'un partisi değil. Siyaset arenasından uzak kalmış, kendine hazır kurulu parti arayanların partisi.