Bu iş nasıl olacak aklım ermiyor doğrusu. Bu kadar gönülsüz, bu kadar ayak sürüyen Avrupalılar varken biz nasıl birliğe girebileceğiz...
Karşımıza hep bir engel çıkacak daha doğrusu çıkartılacak. Avusturya Başbakanı Wolfgang Schüssel'den sonra Cumhurbaşkanı Heinz Fischer de Türkiye'nin tam üyeliği konusunda Avrupa Birliği ülkelerinde genel bir referandum yapılmasının doğru olacağını söylüyor.
HAYAL KIRIKLIĞI
Hollanda Dışişleri Bakanı, "Fransa ve Avusturya'da yapılacak referandumlardan büyük olasılıkla hayır sonucu çıkacak. Sizin de tüm hayalleriniz yıkılacak" diyor. O zaman bu hayal kırıklığına nasıl katlanabiliriz?
Kendimizi suçlu çocuklar veya ceza evinden yeni çıkıp mahallesine geri dönmüş sabıkalılar gibi hissedeceğiz. Mahallede bir vukuat olsa herkes şüpheyle sürekli bize bakacak. Aman bir şey olmasın, diye içimiz hep cız edecek. Her şeyi nasıl kontrol altında tutabileceğiz? Dünün harap ülkeleri Bulgaristan ve Romanya'nın kabul edilme tarihleri öne çekilmiş, 2007 Ocak ayında resmen üye oluyorlar. Düşünüyorum sırada daha Arnavutluk, Sırbistan, Bosna-Hersek var. Onlar da mutlaka bizden önce kabul edilecekler. Bu ülkelerden hiç birisinin müracaat tarihi bizim ki kadar eski değil.
UZUN İNCE BİR YOL
14 Nisan 1987 tarihinde o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu'na (AET), Devlet Bakanı Ali Bozer aracılığıyla tam üyelik başvurusu yapmışız. O günden bu yana kat edilen mesafe bu kadar. Sadece ucu belli olmayan müzakere tarihi.
1980 yılında AET ilişkilerinde önemli bir adım atılmış ve dördüncü mali protokol parafe edilmiş. Fakat araya giren askeri müdahale sonrası askıya alınmış. Bu arada Yunanistan kısa bir müzakere süreci sonrası 1981'de onuncu üye olarak alınır. 1987'de kabul edilen İspanya ve Portekiz'in müzakereleri yedi yıl sonunda olumlu sonuçlanmış. O zaman 10 olan üye sayısı 12 olmuş. Hiç bir ülkenin müracaatı ve müzakere tarihinin alınması bizimki kadar uzun sürede gerçekleşmemiş.
GERÇEKÇİ OLALIM
Lütfen söyleyin onca sorunumuzu,onurumuzu ve çıkarlarımızı zedelemeden halletmemize imkan var mı? Rumlar veto kartını her an kullanmaya hazır, Fransa'nın Ermeni meselesini gündemden çekmeye hiç niyeti yok. Sevgili Kürt kardeşlerimiz ise her an yeni sabotajların hazırlığı içinde...
Havalarda uçup olaya zafer havası vermenin hiçbir anlamı yok. 18 Aralık Cumartesi günü Ankara'da idim. Kızılay Meydanı'nda ki şölen havasını izledim. Halkın "biz şimdi neye seviniyoruz, belki on-onbeş yıl sonra gerçekleşip,gerçekleşmeyeceği belli olacak bir hikayeye mi?" sorularına kulak misafiri oldum.
Her zamankinden daha fazla gerçekçi olmalıyız. Özellikle de zafer manşetleri atan, halkımızın üstündeki gücü inkar edilemeyecek olan medyanın biraz daha gerçekçi olması gerekmekte...