Kıbrıs sorunu gün geçtikçe bir çıkmaza doğru sürüklenirken, herkes başımıza Kıbrıs uzmanı kesildi. Görüşlerini ve işin doğrusunu öğrenebilmek için bir 'bilen'e sormayı tercih ettim. Kendisi Türkiye Cumhuriyeti'ne hayatının elli yılını vermiş deneyimli bir devlet adamımız.
"Kimliğimi söyleme, okuyucular nasılsa tahmin ederler" dedi. Kendisine bir tek cümle söyledim, "Kıbrıs" ve anlatmaya başladı;
"AKP Hükümeti'nin takiyyeci olduğunu biliyorduk. Bunlara alışmıştık. İnanmadıkları şeyleri rahatça söylerler, olmadıkları durum ve tutumlara rahatlıkla girerlerdi. Takiyyede kimse onlarla yarışamazdı. Doğrusu bunu dış politikada da yapabileceklerini düşünmemiştik. 1 Mart'taki tezkere olayı belleklerde canlılığını korumakta. ABD'yi Kuzey Irak'ta adeta Kürtler'in kucağına attılar. Kırmızı çizgiler kayboldu. Ulusal onurumuz zedelendi ve bugünkü hiç de iç açıcı olmayan durumlara geldik. Mevcut inisiyatifimizi dahi yitirdik.
KANGREN OLDU
Gelelim konumuza...Ulusal davamız Kıbrıs'ı kangren haline getirdiler. Ankara'da başka, Lefkoşe'de, Davos'ta başka tavır aldılar. Denktaş'la,Talat'la, Kofi Annan'la başka konuştular. Ve bütün bu olanları da Türk kamuoyuna yalan yanlış yansıttılar.
Bütün bunların dışında birbiriyle çelişen beyanları, görüşleri de gırla gitti.
AB'ye girmeyi hepimiz istiyoruz. Bu bize büyük Atatürk'ümüzün verdiği batılılaşma hedefidir. Bu hedef doğrultusunda 1959'dan beri çeşitli iktidarlar bir hayli mesafe kat etmişlerdir. Her ne kadar AB'ye girmemek için aşırı sol ve aşırı sağcılar "onlar ortak, biz pazar' ya da "Hristiyan pazarında bizim işimiz ne?" gibi sloganlarla yıllarca direnmişlerse de bugün geldiklere aşamalara bakılırsa, memnun olmak gerekir.
KIRMIZI ÇİZGİLER
Evet, AB'ye girmek istiyoruz. Ama Kıbrıs'ta soydaşlarımızı güvenceden yoksun bırakarak, onları Rum'un yönetimi boyunduruğu altına sokarak, toprak vererek, hak ve çıkarlarını yok ederek, onurlarını kırarak ve nihayet elli yıllık destanlaşan bir büyük mücadeleyi, kanlarla, canlarla kazanılan hakları, özgürlükleri, egemenliği ve bağımsızlığı bir çırpıda silip atarak değil.
Kıbrısta'ki kırmızı çizgilerimizi de Kuzey Irak'taki kırmızı çizgilerimize benzetmesinler. Bu kırmızı çizgilerimizi herkes biliyor. Kısaca ve özetle;
1) 1959-60 Zürich ve Lozan Antlaşması ile tanınan T.C'nin garantörlüğü devam etmelidir.
2) Soydaşlarımıza anayasal eşitlik ve egemenlik, iki kesimlilik sağlanmalıdır.
3) T.C'nin garantörlüğünün olağan bir gereği olarak Silahlı Kuvvetler'imizin görev ve sorumluluklarının devam etmesi mutlak gerekmektedir.
Öyle görünüyor ki bunlardan ödün verilmektedir. 1974 öncesine dönülmek, soydaşlarımızın kanla kazanılan hak ve çıkarları ellerinden alınmak istenmektedir. Annan Planı'nda boş kalan yerler Genel Sekreter tarafından doldurulmak istenmektedir.
VER KURTUL MANTIĞI
Bu; "Ver kurtul" değil de nedir?
Elbette çözümsüzlük çözüm değildir. Ama çözüm "Ver kurtul da!" olmamalıdır. Ulusumuzu ve soydaşlarımızın onurları pahasına adadaki Türk varlığının belirli bir süreçte kaybolacağını bilerek böylesine bir metne imza atmak intihardır. Bunun tarihi vebali vardır. AB'ye girebilmek için AB ve ABD böyle istiyor diye böylesine büyük ödünler vermenin hiç, ama hiç bir anlamı ve dayanağı yoktur. Tarih bunları affetmez. Geçiniz tarihi millet affetmez. AKP iktidarı aklını başına almalıdır. Hiç bir iktidar güç bende, her istediğimi yaparım diyemez. Yapamaz da...!