YENİ ASIR

Anneme yazdım, babama yazmasam olmaz...


20 Haziran 2005

Benim canım annem biraz gururla, biraz duygu yoğunluğuyla, her Anneler Günü'nde gazetedeki köşemden ona ve tüm annelere hitaben yazdığım yazıları özenle keser, mutfakta buzdolabının üzerine asar.
Hem gelen giden görsün, hem de sürekli gözünün önünde olsun diye düşünüyor her halde. Biz kadınlar böyleyizdir, duygularımızı her fırsatta, herkesin görebileceği şekilde ortalığa sunar, herkesle paylaşırız.
Ama erkekler öyle mi?.. Her türlü duygu fırtınası içlerinde kopar, dile getirip bizle paylaşsalar, sanki dünyanın sonu gelir. Merak etmeyin, erkeklerden bahsetmeye niyetim yok, sözü babama getireceğim.
Öncelikle şunu dip not olarak düşmek istiyorum,
her Babalar Günü'nü, aman yazmazsam babam alınır düşüncesiyle değil, gerçek duygularımla kaleme alıyorum.

İKİ CAMBAZ...
Ama itiraf edeyim ki, zorlanıyorum. Çünkü, baba-kız ilişkilerinde duygular hep içerilerde bir yerlerde saklıdır, dile getirilmez, hep elle tutulur, gözle görülür. En azından benim babamla ilişkim böyle. Bizi tanıyan herkes, birbirimize olan düşkünlüğümüzü, ama bir o kadar da kıyasıya yaptığımız kavgalarımızı bilir. Çünkü, ikimiz de terazi burcunun mükemmelliyetçi özelliklerine sahibiz.
Bu sebeple, iki cambaz bir ipte oynamaya çalışıyoruz. Annem her zaman biz dengeli dengesiz teraziler arasında, arayı bulmaya çalışan, duygusal bir balık olarak dolanır durur.
Yaşım ilerledikçe, aile büyüklerimizin ölümlerine daha fazla yakından şahit olmaya başladım. Uzun bir süre önce babam babasını kaybetti, daha sonra çok düşkün olduğu annesini iki ay önce yitirdi.
Her ölüm anında babamın yüzüne baktım, inanılmaz üzgündü, ama hepsini büyük bir soğukkanlılıkla karşıladı. Tek bir damla gözyaşı dökmedi.
Hayatımda babamı bir kez ağlarken gördüm. Hem de ne ağlamak... Evlendiğim gün. Tüm misafirler bizimle ilgilenmeyi bırakmış, babamı teselliye çalışıyorlardı.
Evden gelin değil, sanki cenaze çıktı. Aylarca odamı bozmadı, oda sanki mabet. Allah'tan oturdukları evden taşınmaları gerekti de, oda bu şekilde bozulmuş, babam da yeniden eve dönmem konusundaki umudunu yitirmiş oldu.

ÇİRKİN BEBEK
Evlendiklerinde annem 18, babam 21 yaşındaymış. Ben de hemen doğmuşum. Terazi burcu olan babam, güzelliğe düşkün olduğundan, ilk doğduğum gün hayatının şokunu yaşamış. Doğumhaneden kucağına korkunç çirkin bir bebek vermişler.
Önce kendi çocuğu olduğuna inanmak istememiş, sonra beni teyzesinin kucağına bırakarak, hastaneyi terk etmiş. Annem ayılıp da babamı göremeyince, bir de üstüne üstlük babam gece de gelmeyince, çok bozulmuş. Babam kendini eve kapayıp, bütün gece ben böyle çirkin bir kız çocuğuyla ne yaparım diye düşünürken, aklına estetik cerrahinin nimetleri gelmiş.
Sabah da kardeşlerinin eline zorla verdiği bir demet çiçek ile hastaneye gelmiş. Fakat birde ne görsün ki, dünkü çirkin ördeğin yerini, güzel mi güzel bir kız almış.
Doğum esnasında oluşan yüzümdeki şişlikler inince, anlayacağınız normal insan görünümüne bürünmüşüm. Babacım; iyi ve kötü günümde, hastalıkta, sağlıkta biliyorum ki, erkek ırkından bir tek hep sen yanımda varsın ve var olacaksın.