İNTERNET HABER

Ramazan geldi hoş geldi...


02 Eylül 2008

Sevgili okuyucular Ramazan ayı adına bugün biraz tebessüm edelim . Bu nedenle sizlerle  arkadaşımın bana ilettiği ve zevkle okuduğum bir  iletiyi paylaşmak istiyorum.

Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az…

Herkese hayırlı ramazanlar…;

Yıllar öncesinde gazetecilik yaptığım dönemlerde yurtdışında da bulunmuştum. Almanya'da tanıştığım Arap bir arkadasım olmuştu, Ürdünlü Saddık..Ortak dilimiz Almanca idi.

 O Türkçe bilmiyor, ben Arapça bilmiyordum.

 Ülkemize geldiğinde  bir Antalya dönüşü bir petrol istasyonunda  dinlenirken 'Bugün Cuma ben camiye gideceğim' dedi. Oğlum, arabım ben sana  nerden cami bulayım? derken orada çalısanlardan biri yakında bir köy olduğunu  yetişebilecegimizi  söyledi. Hemen gittik abdest alıp camiye girdik.


Yaz ayları olduğu için köylü tarlada orda-burda olduğundan camide 5-6 kişi var. İmam  cemaate dönmüş kuran okuyor, Arabın yanında bir ihtiyar bastonunu yanına  uzatmış hocayı dinliyor, bu arada huşu içinde sallanarak gözyaşı döküyordu. Bu durum  Saddık'in dikkatini çekti. Gerçi hocanın sesi müthişti. Koyun gibi dinlesek  de o sesten etkilenmemek mümkün değildi.


Arap okunanı anladığından yanındaki ihtiyarin ağlamasına bir anlam verememiş olacak ki hınzırca gülümsedi ve olumsuz anlamda kafasını sallayınca, ben; 'Was machts du?'  dedim. Yani, napıyorsun anlamında. Sesim  biraz duyulur gibi olunca camideki kafalar bize döndü.Biz hocayi dinlemeye  devam ettik, bu arada cemaat 20 kişi kadar oldu.


Çok geçmedi Arap öylesine bir kahkaha koyverdi ki camide ben bile kızdım.İbadet yerinde gülmenin ne kadar ayıp ya da günah olduğu öğretildiğinden o  hırsla Saddık'a Almanca verdim veriştirdim.


Vay, sen misin camide Almanca konusan!.. Ağlayan ihtiyar yanında duran bastonunu kaptığı gibi Saddık'ın kafasına geçirdi .Baston ortadan  bölündü. Elinde kalanıyla Saddık'a vurmaya devam ederken 'Camiyi gâvurlar  bastı' diye bağırıyordu bir yandan.

Eh! diğer müslümanlar durur mu?


Allah aşkına diyen ,takunyayı kaptığı gibi ikimize birden hücum  ettiler. Arabamıza binip köyün dışına çıkasıya kadar aynalı bir sopa yedik  köylülerden. Üstelik arabanın da ne camı kaldı, ne çerçevesi.. Araba da bizim gibi nasibini aldı, yamuldu..


Köyün dışına çıktığımızda sinirimden Saddık'ı bir posta da ben döveceğim  de hâlâ gülmesi yok mu beni iyice tav etmisti. Neden güldügünü sordum.

'Sen'  dedi, 'Hocanın ne okuduğunu biliyor musun?'

'Bilmiyorum' dedim. '

"Peki, Nisa  nedir onu biliyor musun? dedi,

yine 'Hayir'  dedim.

'Nisa, kadın demektir  Arapça'da' dedi. 'Hoca, Nisa Suresi'nin kadınların aybaşı  dönemi  ve o dönemde cinsel ilişkiye girmemelerini, temiz olmalarını filan  okuyordu. Bunda ağlayacak ne var?' dedi.

Dogrusu hakliydi.

Ve o günden bu  yana ne Nisa'nın kadın olduğunu,ne koyunun kaval  dinlediği gibi Kuran okunurken dinleyenleri ,ne de yediğim eşşek yükü sopayı hiç unutmadım.