İzmir Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ın İstanbul’a tayini çıktığı zaman aynen yukarıda ki başlığı kullanmış ve hatırlarsanız o dönemde de Hüseyin Çapkın’ın İzmir’e kazandırdıklarını yazmıştım. İzmir halkı Sayın Çapkın sayesinde yankesicilerden kurtulmuş., rahatça sokaklarda gezer olmuştu.
Hüseyin Çapkın tam üç yıl üç ay İzmir’de görev yaptı. 2006 yılında 184 cinayet işlenmiş, 178 ‘i Çapkın sayesinde çözülmüştü.
2007 yılında 113 cinayet işlenmiş , 113 ‘ü de çözülmüş, failler yakalanmıştı.
2008 yılında 82 cinayet işlenmiş ,sadece 1 tanesi çözülememişti.
2009 yılında, Hüseyin Çapkın’ın görevde olduğu 3 ay içinde, 22 cinayet işlenmiş , yirmi ikisi de çözülmüştü.
İzmir’de görev yaptığı süre zarfında, yani 3 yıl 3 ay içinde, 185 terör operasyonu yapıldı.747 kişi yakalandı, 521 ‘i tutuklandı.
Yani İzmir’den İstanbul’a gönderdiğimiz eski İzmir Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ın siciline bakacak olursanız, Cem Garipoğlu’nu zaten ondan başkasının yakalamasının mümkün olamayacağını anlardınız.
Bütün bunları nereden mi biliyorum? Artık söylememe gerek olmasa da , yine de hatırlatayım. Tabi ki İzmirli olduğumdan …
Ve de Sayın Çapkın döneminde İzmirliler olarak rahat uyuyabildiğimizi çok net hatırladığımdan.
Şimdi gelelim Cem Garipoğlu’nun yakalanması olayına.
Hem kendi ailesini ,hem bir başka aileyi, hem de kendi hayatını mahveden 17 yaşında ki Cem Garipoğlu adında bir genç.
Günlerdir Cem’in resimlerine bakıyorum. Oğlumla aynı yaşta olan gencecik bir çocuk böyle hunharca bir cinayeti nasıl işlemiş olabilir?
Bir Cem Garipoğlu’nun resimlerine bir de karşımda oturan oğluma bakarken , gözümün önüne gelen sahneleri kovmak istercesine gözlerimi kapatıyorum. Aynı yaşta olan oğlumun arkadaşlarını ,yaşam şekillerini düşünüyorum.
İster istemez geçtiğimiz Mart ayına geri dönüyorum. Yani Cem’in cinayeti işlediği günlere…
Mart ayında oğlum ve arkadaşları okul dönemi olduğundan harıl harıl ders çalışıyorlardı. Hafta sonları ise ya sinemaya giderler, ya da birbirlerine giderek play –station oynarlardı. Bugün yani tam 7 ay sonra da yaşam şekilleri farklı değil. Bayramdan sonra açılacak okullarının heyecanı içinde vakitlerini kah sinemaya giderek, kah bilgisayar oyunu oynayarak geçirmeye devam ediyorlar.
Kız arkadaşları yok mu?
Tabi ki var…Hepsinin yüzünde ergenlik sivilceleri ,hafif kalınlaşmaya başlamış sesleri ile fısır fısır kendi aralarında konuşmalarından anlamamak mümkün değil. Kız arkadaşlarını da görüyorum.Hepsi birbirinden cici , sevimli , güzel çocuklar.
“Çocuklar” diyorum ,çünkü aynı yaşta benim de çocuğum olduğu düşüncesini bir türlü beynimden atamıyorum.
Allah ne kaderini ne de yaşını benzetsin….
İnsan çocuğunu doğururken onun nasıl bir insan olacağını bilemez. Ama yetiştirirken mümkün olan itinayı göstermek, terbiyeyi vermek bizim elimizde, diye düşünüyorum.
Ne diyelim…Allah her iki tarafın ailesine de sabır versin.
Herkese iyi bayramlar dileğiyle…