Nerede olursa olsun bir birey ya da toplumsal grubun tek bir kimliği yoktur. Bu tartışma bizim ülkemizde olduğu kadar diğer ülkeler içinde geçerlidir.
Örneğin, bir insan aynı anda hem Türk, hem Alevi kimliğine sahip olabilir mi?
-Olabilir…
İnsanın sahip olduğu bu kimlikler dış etkenlere bağlı olarak biri ya da birkaçı ön plana çıkabilir.
Amin Maalouf kimliğin bu özelliğini, Saraybosna’da yaşayan, elli yaşlarındaki herhangi bir adamı ele alarak şöyle örneklendirmiş ;
“1980’e gelirken, bu adam şöyle derdi: ‘Ben Yugoslav’ım!’, gururla ve gönül koymadan; daha yakından sorular sorulduğundaysa Bosna-Hersek Özerk Cumhuriyeti’nde yaşadığını ve bu arada Müslüman geleneği olan bir aileden geldiğini belirtirdi.
On iki yıl sonra, savaşın en şiddetli günlerinde aynı adam hiç duraksamadan ve bastırarak şöyle cevap verirdi: ‘Ben Müslüman’ım!’ Hatta belki de şeriat kurallarına uygun bir sakal bırakmış bile olurdu. Hemen arkasından Boşnak olduğunu ve bir zamanlar gururla Yugoslav olduğunu vurguladığının kendisine hatırlatılmasından hiç hoşlanmadığını da eklerdi.
Bugünse adamımızı sokakta çevirsek önce Boşnak, sonra Müslüman olduğunu söyleyecektir; düzenli olarak camiye gittiğini de belirtecektir; ama ülkesinin Avrupa’nın bir parçası olduğunu ve birgün Avrupa Birliği’ne katılmasını umut ettiğini söylemeden geçemeyecektir.” (Maalouf 2004:17)
Her şeyden önce kimlik, insana özgü bir kavramdır. Kimliği oluşturan iki bileşen vardır. Bunlardan birincisi tanınma ve tanımlama, ikincisi ise aidiyettir.
Sosyologlar bu durumu şöyle açıklıyorlar ; Tanınma ve tanımlama bireyin toplum içerisinde, toplum tarafından nasıl tanındığı ve kendisini nasıl tanımladığıdır. Bunu aracı ise dil ve kültürdür. Aidiyet ise bireyin kendini herhangi bir toplumsal gruba dahil hissetmesiyle kendini gösterir. Burada önemli olan nokta şudur; her ne kadar toplum bireyi belli bir kimlikle tanımlıyorsa da, birey kendini söz konusun kimliği oluşturan topluluğa dahil hissetmiyorsa, o kimliğe sahip olduğu söylenemez.
Şimdi gelelim günlerdir yapılan gereksiz açılım komedilerine. Kürt açılımı, Ermeni açılımı, Alevi açılımı vs… Türkiye ‘de bir çok etnik kimliğe sahip insan yaşamaktadır. Bana sorduklarında önce “Türk’üm “ derim.,sonra da Müslüman olduğumu belirtir, ardından da ailemin Girit ve Selanik kökenli olduğunu söylerim.
Aynı durumu kendi ülkemiz için düşünürsek; Kurtuluş Savaşı sırasında işgalci devletlerin Hıristiyan olması sebebiyle ön plana çıkan ‘Müslümanlık’ duygusu, cumhuriyetin ilanından sonra ulus-devletleşme politikaları ve laiklik kavramının toplumda yerleştirilmeye çalışılmasıyla yerini toplumun çoğunluğunda ‘Türklük’ bilincine bırakmıştır. Yani bu topraklarda yaşayan herkes önce Türk’tür.
Günümüzde ise etnik kimliklerin ön plana çıkmasıyla birlikte, ‘Türk mü, Türkiyeli mi?’ sorusu ortaya çıkmıştır. Ama bu durumu kaşıyan kim ?
Tabi ki yine bizim topraklarımızda yaşayan ,kendilerine Türkiyeli diyenler.
Başbakan Erdoğan'ın etnik kimliğini araştırmak için Osmanlı arşivindeki belgeleri tarayan tarihçi Cezmi Yurtsever, Erdoğan'ın dedesi Bakatoğlu Memiş'in 'nin Pulihoz köyünde (Dumankaya) haksızlıklara karşı isyan çıkardığını belirlemiş. Bakatoğlu sülale ismi 1934'teki Soyadı Kanunu'nda Türkçe isim almış olsaydı Başbakan Erdoğan'ın şimdiki soy ismi 'İsyancı' olacakmış.
Ancak Erdoğan olarak almışlar. Tarihçi Cezmi Yurtsever ;” Bütün bilimsel yayınlarda ve internette Tayyip Erdoğan'ın etnik kökeni 'Gürcü' olarak geçiyor. Erdoğan Gürcü değil. Ataları Gürcü değil. Geçmiş etnik kökenlerinizle ilgili tarihi belgeler böyle olmadığını gösteriyor. Bu değiştirilmeli. 1700'lere kadar Erdoğan'ın atalarının kimliğinde 'İslam' yazıyor." açıklaması yapıyor.
Yani Türk…