Sizlere öncelikle bir fiil kendi yaşadığım olaydan örnek vermek istiyorum. Çünkü “Aktif Eğitim” sistemi adı altında ki bu sisteme kesinlikle karşıyım. Eğer uygulanması gerekiyorsa da hem Türk Milletine uyarlanmalı ,hem de klasik sistemle harmanlamalı.
Geleneksel eğitim sisteminde öğretmen, okul ve okulun öğretileri merkez alınırdı, öğrenci ise edilgin bir role sahip idi. Bu sistemde, öğrenciye verilen her bilginin doğru olduğu ve sorgulanmaması gerektiği duygusu yaratılıyordu. Bu belki bir noktaya kadar yanlış, ama öyle bazı bilgi ve gerçeklerde var ki bunları sorgulamak ise son derece gereksiz. Çünkü bunlar belli kalıplardır.
Aktif eğitim sisteminde ise ,kışa hazırlığı turşu kurarak, reçel yaparak öğrenen, Atatürk'ü anma haftasında Dolmabahçe Sarayı'na giden, yıldızları teleskopla gören, hava durumunu meteoroloji merkezinden takip eden, tavşanların deri değiştirmesine okullarının bahçesinde tanık olan çocuklar yetiştirilmekte. Bu çocuklar üç yaşından itibaren yaşamlarında yer alan her bilgiye görerek, dokunarak, yaparak ulaşıyor.
Yani, ezberci eğitimin yerini 'yaşayarak öğrenme' ya da diğer bir deyimle 'aktif öğrenme alıyor. Buraya kadar “aktif eğitim sistemi konusunda sizlerle hem fikirim.
Şimdi gelelim bana ters gelen bölümüne. 1998 yılında oğlum ilköğretime başladı.O zamanlar daha adı yeni yeni telaffuz edilmeye başlanmış olan “aktif eğitim “ sistemi henüz bu kadar yaygınlaşmamıştı. Özel eğitim veren kolejlerin bazıları bu eğitim sisteminin yararlarını anlatıyor ve uygulamanın yayılması gerektiğini öngörüyorlardı. Sadece bazı pilot okullar uygulamaya geçmişlerdi . Oğlumun gittiği okulda bu okullardan biriydi. Yani ,sorduklarında “oğlum ‘ aktif eğitim’ sistemi içinde yetiştiriliyor “ diyebilme ayrıcalığına sahiptim. Ta ki ilk okul üçüncü sınıfta Kerem’e ,yani oğluma , “sekiz kere sekiz kaç yapar ?”sorusu sorana kadar.
-Oğlum sekiz kere sekiz kaç yapar?
- Bak şimdi anneciğim önce oturup sekizin katlarını bulmalıyız.
- Nasıl yani?
- Şöyle yani ,önce iki tane sekizi hesaplayalım.
- Oğlum delirtme beni, sen çarpım tablosunu ezbere bilmiyor musun hala?
- Aktif eğitim sistemi anne, yavaş yavaş öğreniyoruz.
- Peki ,yarına ne ödevin var?
- Anne,bıkmadın ilkokula başladığım günden beri aynı soruyu sormaya. Ne ödevi? Bize ödev falan verilmez bilmiyor musun? Aktif eğitim sisteminde eve ödev verilmiyor.
- Peki ,çıkar şu defterini ,kitabını da sana çarpım tablosunu yazdırayım.
- Anne,ne kitabı,ne defteri…? Hepsi okulda ki dolabımda. Biz eve kitap ,defter getirmeyiz. “Aktif eğitim “deniyor , ya buna…
- Başlarım sizin aktif eğitiminize….
Evet, sevgili okuyucular tahmin edeceğiniz gibi soluğu ertesi sabah okulda aldım.Okulun sahibi olan eğitimci çift ,aynı zamanda benim de samimi arkadaşlarım idiler. Karşılarına dikilip;
“Üçüncü sınıfta, çocukların hala çarpım tablosunu ezbere bilmediklerine inanamıyorum” dediğimde bana
“ Tabi ki bilemezler. Yavaş yavaş ezberlemeden ,uygulama ile öğreniyorlar. İlkokul beşe kadar merak etme öğrenirler.” Yanıtını vermezler mi….
- Ya , siz aklınızı mı yitirdiniz. Çarpım tablosu ezberlenmez de ne yapılır? Bizler ilk okul birinci sınıfta ezberlemiştik. Ne oldu, kötü mü yetiştik? Hepimiz adam, olduk, meslek sahibi olduk…
- Sakin ol, hani sana bahsettiğimiz aktif eğitim sistemi vardı ya…İş bu sistem o sistem….
İşte sevgili veliler , bugün tartışılan 2009 yılının ÖSS sınav sonuçları da bu sistemin , yani aktif eğitim sisteminin sonuçlarıdır.Suçluyu başka yerde aramayın…
Konuya devam edeceğim….