Başbakan Erdoğan’ın Kızılcahamam kampında yaptığı konuşmanın bazı bölümleri bugün bu yazıyı yazmama neden oldu. Başbakan toplantıda “Başkanlık sistemi”nin Türkiye’ye daha iyi anlatılmasına yönelik bir soruya karşılık olarak şu açıklamayı yapmış;
“Türkiye’de zaten yarı başkanlık sistemi var. Ancak yarı başkanlık sistemlerinde bile partili Cumhurbaşkanı olması gerekir. Bizim cumhurbaşkanımızın bir partisi var ama partisi ile resmi bir ilişki kuramıyor.
Bunun için başkanlık sistemine ihtiyaç var.”
İşte bu sözler içinde bulunduğumuz durumu beynimde netleştirmiş oldu. Muhalefetin sık sık tarafsız olmamakla suçladığı ve “partili cumhurbaşkanı “ diyerek yüklendiği Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gerçeğini ...
Parlamenter sistem; seçimden çıkmış ve temsil kabiliyeti bulunan bir parlamentonun varlığına ve o parlamentonun yürütme organını denetlemesine dayanır. Bu sistemde parlamentonun iki temel işlevi “yasama” görevini yapmak ve hükümeti denetlemektir. Parlamenter sistemlerde yürütme organının temel karakteristiği “iki başlı” olmasıdır. Nitekim Türkiye’de halen yürürlükte olan 1982 Anayasası da, 8. maddesinde, “Yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasa ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir” ifadesini taşır.
Parlamenter sistem içinde yürütmenin iki başı da yetkili olursa çatışma olasılığı olur düşüncesi ile devlet başkanına sadece sembolik yetkiler vererek bertaraf edilir.
Bu sistemde devlet başkanları yetkisiz ve yaptıkları işlemlerden dolayı sorumsuzdur.
Ancak 12 Eylül Darbesi’ni yapanlar, 1980 öncesi ülkenin içinde bulunduğu duruma karşın yürütmenin cumhurbaşkanlığı kanadını güçlendirerek Anayasa’ya (1982 Anayasası 175. maddesi) yansıttılar.
2007’de benimsenen cumhurbaşkanını halkın seçmesi esası ve 12 Eylül 2010’da yapılan Anayasa değişikliği referandumunda Köşk’ün yetkilerinin daha da artırılmasıyla, bu durum daha da pekiştirildi.
Sonuçta Türkiye’de, sorumsuz, halk tarafından seçilecek ancak yetkili olan cumhurbaşkanlığı gibi tuhaf bir modele sahip olduk.
Bu genişletilmiş yetkilerle hem Turgut Özal, hem Süleyman Demirel, hem de Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanlığı görevindeyken hükümetlerle çatışma içine girmemişler miydi?
Yani Başbakan Erdoğan’ın da sözünü ettiği gibi bizler kabullenmesek de;
“Türkiye’de zaten yarı başkanlık sistemi var.”