Son zamanlar da bana bir haller oldu. Hiç kimseden, hiç bir şeyden korkmayan, sadece hayvanlara yanaşmaya çekinen ‘ben’ şimdi tam tersi insanlardan ürker oldum.
Bu hissi son birkaç aydır her sabah deniz kenarında tek başıma yürüyüş yaparken yoğun olarak hissediyorum.
Issız yerlerde yürüdüğümü zannetmeyin. İstanbul’un göbeğinde Bebek sahilinde yüzlerce insanla aynı anda yürüyüş yapıyorum.
Her saniye yanımdan birileri geçerken, sıra sıra balıkçılar olta atıyorlar.
Ben ise, başım önümde kimseyle göz göze gelmemeye çalışıp, bazı anlar da istem dışı denizden uzaklaşıp, aklımdan geçen bin bir kötü düşünceyle yürüyüşümü tamamlıyorum.
”Bu yaştan sonra kimler, neden bu hale getirdiler beni?”
Durum o kadar vahim ki... Yürüyüş esnasında aklımdan geçen düşüncelere bakın; “Ya şimdi şu bankta oturan adam bir an da koşup beni denize iterse?“
“İleride ki teknenin yanından biraz uzak geçeyim. İçinde üç kişi oturuyor. Fırlayıp beni teknenin içine çekerlerse?“
PARANOYAK OLDUM
“Karşıdan gelen gençler biraz hırpani gözüküyorlar. Ellerinde bıçak ya da başka bir şey olabilir mi? “
Böyle abuk sabuk düşünceler her gün beynimi kemirmeye devam ederken güzelim Boğaz manzarasına bakmaya dahi unutuyorum.
”Paranoyak mı oldum yoksa delirmeye mi başladım?”
Bu günün ‘Dünya Kadınlar Günü’ olduğunu anımsayıp, kadınlar hakkında bir şeyler yazmak üzere bilgisayarımın başına oturduğum an sizlere içimi boşaltma ihtiyacı hissettim.Aylardır beni kemiren korkularımı sizlerle paylaştım.
Madem bugün bizim günümüzmüş, köşemi kendime ayırmış oldum.
Yılların birikimi ile kendi ülkemin sokakların da beni ürkek hale getiren olayları aslında hepimiz biliyoruz.
Ardı arkası kesilmeyen kadın cinayetleri, sokak ortasında durup dururken gasp edilen ya da tecavüze uğrayan, öldürülen kadınlar...
Ve kimsenin ‘dur‘ diyememesi...
Can, mal, namus güvenliğimizin hiçbir yetkili kurum tarafından hala güvence altına alınamaması.
Bu ürkeklik içinde yaşarken “Dünya Kadınlar Günü” ‘nde sizlere ; “Panic butonu alın...! “ demek zorunda kalmak...
Üzücü...