Bayram tatilinde nerelere gidip neler yaptığımı, gezdiğim, gördüğüm, eğlendiğim mekanları sizlerle paylaşmaya bugün elim, dilim varmıyor. Neden mi? Çünkü, bir Türk vatandaşı olarak aynı toprakların batısında, kendi yaşadığım mutlu anlar esnasında, terör örgütü tarafından katledilerek toprağa vermek zorunda kaldığımız şehitlerimizden ve onların ailelerinden utanıyorum.
Duyduğum vicdan azabı beni yiyip bitiriyor. Çeşme’de uzun süredir bir araya gelemediğim ailemle bayram tatili süresince şen şakrak yemekler yerken, sabahlara kadar eğlenirken, aynı toprakların bir başka yerinde gençlerimiz patır patır katledildiler.
Ne uğruna, kimin uğruna?
Habur kapısında davul zurna ile karşıladığımız PKK’lılar uğruna mı yoksa Kürt açılımı uğruna mı? Görünen o ki, bayram döneminin ardından da örgütün kış dönemi nedeniyle kamplarına çekileceği kasım ayına kadar Türkiye’de terör örgütü öldürmeye devam edecek.
Dün yine şehit haberleriyle uyandık. Temmuzdan bu yana tam 45 şehit verdik.
Terörün kol gezdiği bölgeler ise hep aynı:
TUNCELİ
Tunceli’de PKK’lı teröristler tarafından, halı sahada futbol maçı yapan polislere gerçekleştirilen saldırı sonucu bir komiser ve eşi şehit olurken, 8 polis yaralandı.
HAKKARİ
Hakkari’nin Yüksekova ilçesinin Dağlıca bölgesinde görev yapan geçici köy korucularına terör örgütü PKK üyelerince düzenlenen saldırıda 2 korucu şehit edilldi, biri korucu 4 kişi yaralandı.
BİNGÖL
Bingöl’ün Genç ilçesindeki terörist saldırıda 2 polis memuru yaralandı.
Hemen hemen aynı bölgelerde yaşanan terörden askerlerimizi, topraklarımızı korumanın yolu yok mu? Unutanlar için küçük bir hatırlatma yapmak istiyorum; Dünya savaşları esnasında Türk Kurtuluş Savaşı, 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’i işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başlamış, 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması‘nı imzalayarak aralarında Osmanlı’yı paylaşan Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletlerine karşı önce Kuvây-i Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşılmıştı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurmuş, Kuvây-i Milliye ile ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırmıştı. Yani bütün bunları Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki (Şu an büyük bir kısmı hapiste olan) Türk ordusu ve TBMM işbirliği başarmıştı. Kanla kazandığımız topraklarımızı bugün Atatürk’ün önderliğindeki TBMM’nin yapıcı gücü olmadan korumak mümkün değil mi?