Beni tanıyanlar bilirler ki bir kaç yıldan beri eş durumundan sürekli İstanbul'da yaşamak zorunda kaldım. Yine de sık sık İzmir'e "evime" kaçar, İzmir'i solur, derin bir nefes alırım. İzmir'de geçirdiğim günler süresince bir kez olsun "ah keşke şimdi İstanbul'da olsaydım" dediğim bir tek an dahi olmamıştı.
Ta ki geçtiğimiz Perşembe akşamına kadar... Çünkü ben de bir anayım.... Çünkü benim de yüreğim yanıyor... Çünkü benim oğlum da sorgusuz sualsiz Gezi Parkı'nda... Benim oğlum da diğer gençlerle biber gazı soludu... Çünkü Atatürk Cumhuriyeti'nin genç nesli uyuyan Türk halkının uyanmasına ön ayak oldular. Yetkili makamlar annelere ne dediler: "Çocuklarınızı alın. Can güvenlikleri konusuna garanti veremeyiz." Annelerin canı evlatlarıdır...
Analar tabi ki Taksim Meydanı'na gelirler. Ama devletin koruyamadığı evlatlarını almaya değil. Tam tersine etten duvar örmeye, evlatlarını korumaya geldiler. Anneler orantısız güçlerini kullanarak evlatlarına "kalkan" oluşturdular. Türk kadınını ne sanıyorlardı ki...
AB DE VETO YEDİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kapatılan belediyelerin Ak Partili başkanları ile yapılan toplantıda konuşmuş ve ''AB Parlamentosu'nun bizlerle ilgili alacağı kararı ben tanımıyorum'' demiş. Yakında Sosyal Medya da yasaklanırsa dünyada tanıdık kimsemiz kalmayacak. Ne mutlu Türk'üm diyene!
GÜNÜN ŞAKASI
Başbakan Erdoğan; "Topçu Kışlası ve Gezi Parkı için referendum, referandum için seçim, seçim için sandık ve kağıt, bunlar için de ağaçların kesilmesi lazım" demiş.