Son aylarda ülke olarak yaşadıklarımız, bizleri yönetmeye talip olanların birbirleri ile hır gür içinde olmaları, ÖSYM skandalları, ‘Yemin ettin, etmedin’ tartışmaları ile resmen ruhum daraldı.
Halbuki çizginin dışına çıkıp sadece çevrede olan bitene, yazın tadını çıkaran konulara değinsem ne keyifli yazılar çıkar bir bilseniz...
Meclis’in yemin krizi, tutuklu vekillerin tutukluluk hallerinin devamı derken aksiliklerin en olmaması gerekeni de dün beni buldu.
Ofisimde internet bağlantısında sorun gözükmediği halde e-mail programı kendini imha etti. Şansımı bir başka yoldan denemek için yazımı IPAD’e aktardım. Bir de ne göreyim... IPAD’in camı sanki bir örümcek ağı gibi tam ortadan çatlamış. Bütün bu aksilikler üst üste beni bulurken köşe yazımı göndermemi bekleyen arkadaşlara meramımı anlatmaya çalışmam ayrı bir hikaye.
Özellikle yazı işleri müdürümüz Hasan Çömlekçi, her zamanki sabırsız ses tonuyla “Ayşem Hanım, gazete baskıya girecek. Saat 17.00 oldu ve hala hiçbir bilgisayarınız tamir olmadı mı?” demez mi... Kendimi ödevini yapmamış öğrenci gibi hissederek içinde bulunduğum durumu, üst üste gelen aksilikleri öğretmenine anlatmaya çalışan öğrenci pozisyonuna düştüm.
Benim bütün anlattıklarıma karşın Hasan Çömlekçi, gazeteyi bir an önce teslim etme telaşı içinde, “Nasıl olur canım. Yazıyı yazıp gönderecek bin çeşit yol var” demez mi!
Halbuki İstanbul’daki ofisimde bilgisayarlar arası verdiğim mücadeleyi görebilmiş olsaydı eminim en azından özellikle çatlayan IPAD camımın üzüntüsünü benimle paylaşırdı.
İşte sırf bu nedenle bugün gündemdeki en önemli dedikoduları anlatıp kafamı dağıtmaya çalışacağım. Çünkü hala tamire giden bilgisayarlarımdan ses yok.
Önce Ali Taran‘ın kanser olan eşinden boşanıp şıp diye Ayşe Özyılmazel ile evlenme kararı almasından başlayalım. Herkes Hülya Avşar’ın boş yere günahını aldı. Ben zaten Ali Taran’la aralarında hiçbir suretle hiçbir şey olmayacağını bildiğimden dedikodulara kulak asmamıştım. Hem zaten Hülya’yı tanırım. Kendisi benim gibi Terazi burcu olduğundan doğrucu davuttur.
Bu arada, Türkiye’de yüksek rütbeli komutanların neredeyse hepsi sırayla tutuklanmaktalar.
Kazara savaşa falan girecek olsak orduları yönetecek olan komutanlarımızın neredeyse hemen hepsi hapiste.
Dikkat ettiniz mi? Sadece dedikodular yüzünden hapse atılan komutanların haberi, Ali Taran-Ayşe Özyılmazel evlilik haberinden çok daha önemli olmasına rağmen gazetelerde küçücük haber olarak yer alırlarken diğerlerinin aşk haberi büyük puntolarla bütün basında çarşaf çarşaf yer aldı.
Askerlerimiz Türkiye’ye hizmet edip rütbe yükselteceklerine keşke şarkıcı, reklamcı olsalarmış”
Öyle değil mi...?