Son köşe yazımın üzerinden yine aylar geçti. Biliyorum Karabatakları bile geçmiş durumdayım. Ama kafa dağılınca, başka sıkıntınlar araya girince, hele bir de yazmaktan kopmuşsanız yeniden yazmaya başlamak kolay olmuyor. Bu lafım aslında biraz da köşe yazarlığını kolay sananlar için. Köşe yazısı yazmak hem de hafta da üç beş gün her baba yiğidin harcı değildir. Birikimin olacak, yazdığın her yazının arkasında durmayı bileceksin, kaynakların olacak, bu da tabi ki araştırmaktan, iç ve dış dünyayı takip etmekten, bol okumaktan ve doğru kontaklar kurmaktan geçer.
Ben yazmayı bıraktığımdan beri ülkede darbe girişimi dahil yaşanmayan rezalet kalmadı. Darbe girişiminin olduğu 15 Temmuz günü eşimin ölümünün birinci yıldönümü idi. Yani normal şartlarda dahil unutmamın imkansız olduğu bir gün...
16 Temmuz'da da oğlumun üniversite mezuniyeti için Londra'ya uçmamız gerekiyordu. Tabi ki havaalanlarının kapatılması, olağan üstü hal uygulaması gereği yapılan sıkı aramalar, hava yolu trafiğinin aksaması herkesi olduğu gibi bizleri de olumsuz etkiledi. Ama yine de çok şükür hem mezuniyete yetiştik hem de ülkemize sorunsuzca geri döndük.
UZAK DURDUM
Mezuniyet seremonisini atlattıktan sonra ardı ardına gelen bayram tatillerinde ve boş zamanlarımda bol bol yurt dışı seyahatleri yaptım. Rahmetli eşim ile olan anılarım hala çok taze olduğunda yüreğim bu yaz onun da çok sevdiği Çeşme'yi pek kaldıramadı. O nedenle bu yaz mümkün olduğunca Çeşme'den uzak durdum. Bu süre zarfında yaptığım seyahatler benim iç dünyama iyi gelirken, dış dünyada da Türkiye hakkında konuşulanları anlamam, dinlemem açısından son derece verimli oldu.
Türkiye'de bizler kafamızı kuma gömmüş bir durumda kimse bizden bahsetmiyor zannederken meğer hakkımızda bilinmeyen kalmamış. Hangi Avrupa ülkesine gittiysem taksi şoföründen garsonuna kadar Türk olduğumu ve de İstanbul'da yaşadığımı öğrenenlerin hepsi önce bana üzgün üzgün baktılar.
Ardından da (biri bizi gözetliyor misali ) sanki ben bilmiyormuşum gibi Türkiye'de yaşanan terör olaylarını, patlamaları, Suriye politikamızı, yönetim şeklimizi, turizm açısından çektiğimiz sıkıntıları ve dolayısı ile insanların neden Türkiye'ye gelmekten artık çekindiklerine kadar her sorunumuzu tek tek bana aktardılar. Ben de gittiğim her ülkede mümkün olduğunca olayların dışarıdan gözüktüğü kadar vahim olmadığını anlatmaya çalıştım.
DEVAM EDECEK
Bizler turizm açısından umut dolu gelişmelerin olacağı günleri beklemeye devam edelim. İnanın 2017 sonuna kadar öyle bir şey olmayacak. Hatta durum o kadar umutsuz gözüküyor ki kendi içimizde ki değerleri yurt dışına kaçırmaya başladığımızın farkında değiliz.
Türkiye'den kaçan kaçana. Ciddi bir beyin göçü yaşamaktayız.
Ülkemize ekonomik refah, sulh, huzur dolu günler geri gelmedikçe de bu göç hali belli ki devam edecek. Suriyelilere, mültecilere kapılarımızı açarken kendi değerlerimizi, özellikle gençlerimizi kaybettiğimizin farkında değiliz. Üniversite mezunu gençlerimiz işsizler. Yurt dışına gitme orada yaşama imkanları arıyorlar. Başka ülke vatandaşlarına sahip çıkmaktan vazgeçip Türk gençliğine sahip çıkma zamanı ne zaman gelecek?
Bu sorunun çözümünü bulduğumuzda ülkemizin sorunlarının da büyük bir bölümü sanırım yanıt bulmuş olacak.
Bekliyoruz...