Bugün büyük gün. Sizler bu satırları okurken ben de tıpkı sizler gibi sandık başına giderek vatandaşlık görevimi yapıyor olacağım.
Sandığa giderken ben kararlıyım, sizler kararlısınız, onlar da kararlı.
Hepiniz nereye, kime, kimlere oy vereceğinize çoktan karar vermişsinizdir.
Peki ya kararsızlar?
Unutmayalım ki oyların dağılımında kararsızlar çok etkin..
Kararsızların karar vermesini nasıl sağlayabiliriz?
Diyelim ki yeni bir monta ihtiyacımız var. Düşündüğünüzde ilk anda bir marka ismi aklınıza gelecektir. O marka ürünü alırsanız mont ihtiyacınız karşılanacaktır. Gider ve o marka montu satın alırsınız.
Şimdi bu satırları okurken herkesin aklına diğer marka isimleri de gelecektir.
Peki bu nasıl olur?
Mont sadece bizi üşümekten koruma amacı taşırken "filanca markanın montu en iyisidir" kavramı nasıl kafamızı karıştırır?
İşte burada karar verebilme algısı devreye girer. Kişi bilinçli veya bilinçsiz olarak elindeki verileri analiz eder. Bilinçaltı arşivleri tarama emri verir ve kişi bir süre sonra gider o montu satın alır.
Kişi bazen "10 kişiye sordum. Hepsi de o marka monttan memnundu" o nedenle satın aldım der. Bazen de "Valla neden o marka montu aldım ben de anlayamadım" gibi ifadeler kullanır.
Firmaların reklam yapmalarındaki amaç da zaten budur. Yani kendi markasını bilinçaltına empoze edip, ihtiyaç halinde karar sıralamasında bilinçsiz olarak öne geçirmektir. Kişi de gider kendine empoze edilmiş olanı ilk sırada tercih eder.
Tıpkı biz Türk halkına parti liderlerinin son aylarda sadece kendilerini empoze etmeye çalıştıkları gibi...
Eh bu kadar verdiğim örnekten ve aylardır yapılan reklamlardan sonra hala sandığa giderken kararsızsanız ben sizlere ne diyeyim; pes doğrusu.
Hiç mi arşivleri karıştırmıyorsunuz, hiç mi yaşadıklarınızı analiz etmiyorsunuz?
Peki hiç mi Türkiye Cumhuriyeti'ni, gelecek nesilleri düşünmüyorsunuz?
Karar verin kardeşim... Bu devirde kimsenin kararsız olma lüksü yok.
Düşünün taşının kararınızı verin.
Gidin oyunuzu kullanın ve lütfen sandıklarınıza sahip çıkın.
