HABERTÜRK

Mutlaka okuyun!


22 Aralık 2016

Rus Büyükelçisi’ne düzenlenen suikastın ardından olayla ilgili her türlü tartışmayı televizyon kanallarından gözümü kırpmadan ışığa tutulmuş bir tavşan gibi izlemekteyim. Bu konuda her oturumda aşağı yukarı benzer tartışmalar, fikirler ortaya konulurken, Dr. Mehmet Hakan Sağlam‘ın medyasizsiniz.com da yazmış olduğu yazı oldukça ilgimi çekti ve bir bölümünü sizlerle paylaşmak istedim.

“15 Ekim 1973’de Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Birliği OAPEC, (OAPEC, OPEC üyesi Arap ülkeleriyle Mısır ve Suriye’den oluşur) Yom Kippur Savaşı’nda ABD’nin İsrail Ordusu’na destek vermesine karşılık petrol ambargosu ilan etti. OPEC, petrol şirketlerinden ödemeleri artırmalarını isteyince 2.59 dolar olan petrol fiyatı dört kattan fazla artarak varil başına 12 dolara yükseldi. Petrol fiyatındaki bu artış petrol ihraç eden ülkeleri çok etkiledi ve Batılı devletlerin kontrolündeki petrol gelirleri Ortadoğu ülkelerine akmaya başladı.

İşte bu iki olay; 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ve 1973 Petrol Krizi, Batılılar açısından Ortadoğu’nun yeniden planlanması gereğini ortaya koydu ve “din” faktörü yeni baştan irdelenmeye başlandı.

IRAK’TAKİ YAPININ BENZERİ

1974’de Türkiye ve Irak’ta birbirinin adeta fotokopisi olan iki tane örgüt yaratıldı. Irak’taki yapının adı “Kesnizani”, Türkiye’deki ise “Fethullah Gülen” idi.

Gülen, Anadolu’nun bazı şehirlerinde verdiği konferanslarla adını duyurmaya başladı. İlk yazılarını Şubat 1979’da piyasaya çıkan Sızıntı dergisinde yazdı. Kimsenin dikkatini çekmeden toplumda hızlı bir şekilde parladı ve 40 yıl içerisinde ordudan emniyete, diyanetten maliyeye, dershanelerden üniversitelere kadar hemen her devlet kurumunda örgütlenip taraftar topladı. Nihayetinde Türkiye’de askeri darbe yapabilecek kapasiteye ulaştığını hissedince, 15 Temmuz 2016’da ordu içerisindeki taraftarları vasıtasıyla öldürücü vuruşunu yaptı. Ancak Türk halkının feraseti ve Erdoğan’ın liderlik vasfını iyi hesap edemediği için, 40 yıllık birikimi 22 saatte sıfırlandı. Kesnizani yapılanması ile Gülen yapılanması birbirinin neredeyse aynısı gibidir. Emperyal güçler, artık geçmişte olduğu gibi haçlı seferleri düzenlemiyor.

Bunun yerine ülkelerdeki zayıf toplumsal halkalar kullanılıyor. “100 salak, 100 bin dolar para ve 100 kaleşnikof” formülüyle irili ufaklı terör örgütleri oluşturuluyor. İslam dünyasındaki mezhepler, tarikat ve cemaatler manipüle ediliyor; “iti ite kırdırma” politikası uyguluyorlar.

Geçmişte sömürgeciliğin öncü kuvvetleri olarak misyoner okulları açan Batılılar, bugün bu okulları Müslümanlara açtırıp, finansmanını da imanlı nesiller yetiştirme adına onlara yaptırıyor. Bu okullarda, küresel elite hizmet edecek zihnen ve fikren iğdişleşmiş kölelerin yetiştirildiğine yönelik en açık örnek; Gülen ve Kesnizani yapılanmasının mankurtlaşmış müritleridir.”