HABERTÜRK

Memleketin yüzünü güldürene madalya


13 Mart 2010


Dün sabah kahvaltısında haberleri izlerken lokmalar boğazıma dizildi. Elazığ'da yaşanan depremin ardından her gün farklı farklı yürek yakan manzaralar ortaya çıkmakta. Sorarım size memlekette bir tek gün iyi bir haber olmaz mı? Güne başlarken bir sabah "oh" diyemeyecek miyiz?
Sanırım son aylarda alınan tek iyi haber Başbakan Erdoğan'ın geçtiğimiz günlerde "Arap Nobel"i sayılan İslama'a Hizmet Ödülünü alması ve "Gecenin yıldızı ve damadı şövalye, eşsiz, Kuran'dan feyz alarak adalet için yolunda yürüyor" şeklinde kürsüye davet edilmesi oldu. Erdoğan saygın devlet adamlarına verilen bu ödüle İsrail Cumhurbaşkanı Peres'e yönelik "one minute" çıkışı ve Filistin konusundaki duyarlılığı sebebiyle layık görülmüş. Şimdi eminim sırada ABD vardır.. Bu ödülün verdiği coşku ve cesaretle Başbakan onlara da her an bir çıkış yapacaktır.

KIYMETİNİ BİLEMİYORUZ (!)

Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin tasarıyı ABD'nin Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nden geçirmesi neticesinde Başbakan tepki olarak şimdilik sadece büyükelçimizi geri çekti. Neticeyi net olarak görmeden de elçimizi geri göndermeyecekmiş. Bakalım Başbakan'ın bu tavrı akıllarını başlarına getirecek mi? Demek istediğim şu ki; Başbakan Erdoğan'ın kıymetini yeterince anlayamıyoruz. Baksanıza Türkiye'de bazı muhalif köşe yazarları ile muhalefet parti liderleri kendisini insafsızca
eleştirirken, Başbakan ödül gecesi Kral Faysal Vakfı Genel Sekreteri Dr. Abdullah Al-Uthamin tarafından "eşsiz" olarak nitelendirmiş.
Tabii bir de madalyonun diğer yüzü var. Suudi Arabistan'da Başbakan'a verilen bu ödülün bedeli, bakalım Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne nasıl yansıyacak?

YA ELAZIĞ'DA OLANLAR..

Bu arada Elazığ'da yaşanan trajediler sanki bir başka memleketin manzaraları. Boğazıma lokmaları dizen insanlar sanki benim vatandaşlarım değil. Ekran başında çaresizce, sıcacık evimde, kahvaltı soframda beni rahatsız eden bu görüntüleri izlerken gördüğüm o topraklar sanki benim topraklarım değil.. İlk kez dede olan Cumhurbaşkanımız işlerin aksamaması için depremin ardından Elazığ'a gitmemiş. Canı sağ olsun.. Hayat böyledir işte.. Birileri doğarken, birileri ölmektedir. Merak ettim de hala kerpiç evde yaşayan, hala grizu patlamasında ölen Türk insanlarının yaşamlarında bir şeyleri değiştirmek için acaba kaç kere seçme şansları olmuştur? Hani belki yaşam şartlarını düzeltecek biri çıkar umuduyla sandığa gittiklerinde olabilir mi?