Kadınlar olmasa herhalde siyasette tartışılacak, muhalefet yapılacak konular olmayacağı gibi, siyasetin rengi de sanırım sadece siyah, beyaz veya gri ile sınırlı olurdu.
Biz kadınlar iyi ki varmışız...
Gün geliyor, ninelerimizin yıllardır taktıkları baş örtülerini yeniden adlandırıp türban olarak değişik modellerde bağlıyorlar; gün geliyor, kadınların pantolonları, etek boyları ile uğraşıyorlar; yetmiyor, tecavüzcüleri ile evlenmeye zorunlu kılıyorlar. Düşünsenize, kadın vücudu olmasaydı siyasetçilerin tartışılacak konuları kimbilir ne kadar kısır kalırdı.
Türkiye’nin başka sorunları yokmuş gibi söz konusu ‘kadın vücudu’ olduğunda ağızlarını bıçak açmayan siyasetçiler bile dikkat edin, bülbül gibi şakır oldular.
Tabi madalyonun bir de diğer yüzü, yani gerçek gündemler var.
Son 10 yıllık AK Parti iktidarı dönemi bana tek bir şey öğretti.
Eğer Türkiye gündeminde önemli bir değişim yapılmakta ya da yapılması planlanmakta ise (özellikle hem muhalefet partilerinden hem de halktan tepki geleceği kesin olan) mutlaka gündem saptırmak için ortaya bir konu atılıyor ve günlerce tartışılması sağlanıyor.
Bizlerdeki sürü psikolojisi de hemen harekete geçerek gece gündüz önümüze atılmış olan bu yemi tartışıp yazıp çizmeye başlıyoruz.
Bu esnada da tabi ki atı alan çoktan Üsküdar’ı geçip gitmiş oluyor.
Sürü psikolojisi ile hareket eden bizlere ise geriye, yapılanları yutmanın ve son 10 yıldır olduğu gibi sadece sürahi ile su içmenin dışında yapılacak pek bir şey kalmıyor.
Şu günlerde sadece kadınların özgür iradelerini ilgilendiren ‘kürtaj ve sezaryen’ konuları tartışılırken herkese unutturulmuş olan bir konu var: Yeni Anayasa...
Sizler, bizler, köşe yazarları, hatta ilim-bilim adamları saçma sapan ‘kürtaj ve sezaryen’ tartışmaları ile uğraşıp vakit kaybederken birileri ise sessiz sedasız kapalı kapılar ardında “Türkiye’nin yeni Anayasası”nı yazmaktalar.
Bizler önümüze atılan yemi tartışırken muhalefetin dahi sakıncalı bulup onaylamayacağından emin olunan bazı maddeler, gündem değişikliği sayesinde şakır şukur yazılmakta.
Hatta belki de yeni anayasada yer alması öngörülen, günlerce tartıştığımız ‘başkanlık’ ya da ‘yarı başkanlık’ sistemi ile ilgili bölümler çoktan yazıldılar bile...
Ya hakikaten; konumuz neydi?