Dün sizlere Güney Kore’de gemi kazası nedeniyle utancından istifa eden Başbakan’dan ve Güney Kore halkının yetişme tarzından, inanışlarından bahsetmiş, bugün bile, Konfiçyüzim’in Kore toplumunda büyük bir rol oynadığından bahsetmiştim. Vaktiyle Konfüçyanizm’e olan ilgimden Konfüçyüs’ün seçmelerinin toplandığı bir kitap edinmiş çok uzun zaman önce bu kitabı baş ucu kitabı yapmıştım. Güney Kore’de yaşanan bu olaylardan sonra yeniden elime alma ihtiyacı hissetim. Ülkemizde yaşanan zorlu günlerden, yaşanan inanılmaz antidemokratik siyasi olaylardan, hukuksuzluktan, gerginliklerden, şiddet ve ölümlerden, yaşam zorluklarından, insanlara değer verilmemesinden, yolsuzluk iddialarından, tapelerden o kadar sarıp sarmalanmışım ki...
Kitabı yeniden okuyarak Konfüçyüs’ün felsefesini bir kez daha özümseme gereksinimi duydum.
İNSAN EVRENİ ÖRNEK ALIR
Konfüçyüs’ün felsefesi, ahlak ile siyaset felsefesinin ağırlıkta olduğu bir felsefeydi. Bu felsefe, gök ile yerin birbirini dengeleyen güçler olduğu, ortak varoluşlarının uyumlu olduğu inanışına dayanıyordu. Konfüçyüs’e göre insan bu koşullara tabidir, evreni örnek alıp ona benzemeye çalışması gerekir. Örneğin bir gün Konfüçyüs “Konuşmaktan vazgeçmeyi düşünüyorum” dediğinde Zizong telaşla, “Konuşmazsanız biz müritlerine aktaracak ne kalır ki?” diye sorar. Konfüçyüs sükunet ve soğukkanlılıkla “Gökyüzü hiç konuşur mu? Oysa dört mevsim gelip geçer, yüzlerce cisim doğar. Ama gökyüzü hiç konuşur mu?” der. İşte nesiller boyu Çinlilerin, onların felsefesini benimsemiş olan güney Korelilerin ayaklarının yere basmasına, onları oluşturan kültürü ve ulusu anlamalarına, muazzam sosyal değişimler ve neredeyse bunaltıcı bir seçenek bolluğuyla yüz yüze geldiklerinde bile akıllarını başlarında tutmalarına hep Konfüçyanizm sebep olmuştur. Ve bu basit gerçekler binlerce yıldır günümüze kadar yaşamaya devam etmektedir.
KEŞKE ONLARA DA BULAŞSA
Konfüçyüs, yöneticilere “eğer siz iyiyi isterseniz, insanlar da iyi olur” der. Ayrıca, insanın insan olarak kalacağını, “efendinin doğasının yel, sıradan insanın doğasının da ot gibi olduğunu; yel estiğinde otların hep eğildiğini”; bundan ötürü de yönetimin her üyesinin açıkça belirlenmiş bir role sahip olduğu bir toplumda yetkisini iyilikseverlikle kullanan bir yönetici topluluğunun elinde olması gerektiğini savunur. (Güney Kore’de kurtarıldığı için vijdan azabı duyup kendini asan öğretmen, utançtan istifa eden Başbakan,halktan özür dileyen Cumhurbaşkanı gibi...) Keşke bizim efendilere de bir nebze olsun Konfüçyüs felsefesi bulaşsa. Yel olup estiklerinde ot olup bizler eğilsek. Güllük gülüstanlık yaşayıp gitsek.