Son günlerde yaşanan olayları şaşkınlıkla izlerken ister istemez “Keşke bu olayları görmeseydim, yaşamasaydım. Dünyaya daha önce veya daha sonra gelmiş olsaydım” dedim. Hele hele henüz 18 yaşında yetişmekte olan oğlum, kimbilir ileride bu günleri nasıl hatırlayacak. Ya da nasıl yorumlayacak?
Allahtan ki oğlum eğriyi doğruyu ayırt edebilen bir genç. İleride bu günleri kendi çocuklarına aktardığında umarım objektif bir bakış açısıyla anlatacaktır.
*
Türkiye’de emekli olmuş olmamış komutanlar “Balyoz Davası” adı altında tek tek tutuklanıyorlar. Şaşkın şaşkın izliyorum. Hatta o kadar ki olayları yorumlayamaz oldum. Neresinden tutsam bir sürü soru işareti oluşuyor beynimde. Hiçbirinin ise cevabı yok.
İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü’nde tedavi gören Ergenekon tutuklusu Prof. Mehmet Haberal, kendisini hayır işlerine adamış. Odasını temizleyen görevlinin kanserli çocuğunu tedavi ettiren Haberal, 8 personelin çocuğuna da burs veriyormuş. Bunlar bugün için yazılan çizilenler. Ya sizin, ya bizlerin bilmediğimiz bağışları, kurtardığı hayatlar?
*
Geçen Cuma “Balyoz Planı” davasında 102 komutan hakkında yakalama kararı çıktı. Bu komutanların geçmişlerine baktığınızda birçok başarılı hizmetlerde görev aldıklarını görmeniz mümkün. Benim bildiğim yakalama emiri “kaçak” kişiler için çıkarılabilir. Yakalama emri, yakalanan kişininin tutuklanacağı anlamına gelmez. Bu, sanığı mahkemeye getirmek için verilen karardır. Haklarında yakalama emri çıkarılan 102 kişinin hiçbiri kaçak konumda değiller. Fakat televizyon ve basın öyle bir yaygara kopardı ki, sanırsınız TSK’da operasyon yapılıyor. Türk ordusu tutuklanıyor. Aslına bakarsanız biraz da öyle olmuyor mu?
*
En basit davaların bile yıllarca sürebildiği Türk yargı sisteminde zamanaşımı nedeniyle düşen davalar da olmasa, bu gidişle adalet sistemimiz iş yükünden çalışamaz hale gelecek. Baksanıza Haberal, Tuncay Özkan, Mustafa Balbay gibi hala akıbetleri belli olmayan vatandaşların daha suçlanma sebepleri netlik kazanmamışken üzerlerine 102 kişi daha eklendi.
Zor dostum zor... Belki bir gün sıra sana, bana gelecek.
Her ne hikmetse ilk kez tuşlara basarken içimi bir korku dalgası sardı.