HABERTÜRK

Kendi geleceklerini seçemeyen gençler


20 Haziran 2010

Dün birçok genç lise öğrencisi gibi benim oğlum da karne aldı ve ne yazık ki 12’nci sınıfa yani lise sona geçti. Aslında iki sene önce bitirmesi gereken liseyi, eğitim sistemimizin anormal işlemesi sayesinde kısmetse beş yılda bitirmiş olacak. Böyle abuk bir sistem dünyanın hiçbir ülkesinde yok. Oğlum orta öğretime başladığı dönemde, bazı arkadaşları liseyi üç yılda bitirerek üniversite hayatlarına başlarken bizimki bir de hazırlık sınıfı okumak zorunda kaldığından o sene çıkan sistem değişikliğine yakalandı. Nihayet bu yıl son sınıfı okuyacak ve sakallı genç bir adam olarak üniversite hayatına başlayacak.

Tabi mümkün olursa...

Veli olarak şimdiden önümüzdeki yılın kabusu üzerime çöktü. İzmir Özel Türk Koleji Anadolu Lisesi’nde okuyan oğlumun Lise Müdürü İpek Hanım, “Ayşem Hanım, Kerem’in yanında size de bir diploma vereceğiz” diyerek beni rahatlatmaya çalışsa da gelecek kaygısı yaşadığımı gördüğünden sık sık değişen eğitim sistemimiz hakkında beni bilgilendirmeye çalışıyor. Önümüzdeki öğrenim yılında bizi manen ve madden bekleyen; dershane, özel öğretmen ve okul adındaki bermuda şeytan üçgeninin içinde kaybolmamayı başarırsak oğlumuz üniversiteli olacak. Başbakanımızın, “Üniversiteyi bitirmek, iş bulmanın garantisi değildir” sözleri ise kabusumuzun diğer uzantısı.
*
Ortaöğretime ve yüksek öğretime geçiş sınavlarının okul müfredatına göre dizayn edildiği 2010 yılında, 3 bin 357 genel liseye karşılık, dershane sayısının 4 bin 193 olduğunu sizlere söylersem sanırım ne demek istediğimi daha net anlatmış olacağım.

2001 yılında bin 864 olan dershane sayısı bugün iki katına çıkmış. Dershanelerin sistemde vazgeçilmezliği ise ayrı bir tartışma konusu. Çünkü kişilere özellikle ‘dershane sektörü’ diye bir geçim kaynağı sağlandı. Kara kara düşünüyorum... Dershaneye mi yazdırsak yoksa başka bir yol mu izlesek? Hangi yolu seçersek seçelim, biliyorum ki oğlumun kendi geleceğini seçme şansı yok.
*
ÖSYM yüksek öğretime geçiş sınavında bu sene yaptığı değişikliklerle üniversitelerin beklentilerine daha iyi hizmet vermeyi hedeflerken gençler sapır sapır döküldü. Çünkü bu yıl sınava girenlerin hepsi kobay gibi hiç tanımadıkları bir sınav ve puan sistemi ile karşı karşıyalar. Önümüzdeki yılda muhtemelen sınav tarihleri ve sistemle ile ilgili değişiklikler yapılacakmış. Deneme, yanılma...

Üniversite mezunları arasındaki işsizlik oranı TÜİK verilerine göre bu yıl yüzde 13.5’e ulaşmışken ‘daha fazla mezuna gerek yok’ diyerek herhalde habire sistem üzerinde oynama gereği duyuyorlar.

Bütün bu eleştirilere rağmen Türkiye’nin bu sınav sisteminden vazgeçmemesi, bizim gibi birçok ailenin başına dert olurken ‘Eğitim şart!’ diye bağıranların bu yazıyı okumalarını tavsiye ederim.