Bir zamanlar aksi ve inatçı bir oğlan çocuğu varmış. Acayip öfke nöbetlerine girer, etrafta ne varsa savurup parçalarmış. Bir gün babası çocuğun elinden tutup parka bahçelerindeki çite götürmüş. Ona, “ Oğlum bundan böyle ne zaman evde sinirden kendini kaybedersen bu çite çivi çak. Sonra baktığında kaç kez kızıp kendini kaybettiğini görürsün. Oldu mu? “ demiş.
Oğlan, “Bunda korkacak ne var ki ? Bir kez denerim, diye düşünmüş.
O günden sonra her öfke nöbeti geçirdiğinde çite bir çivi çakmış ve ertesi gün bakmaya gelişinde, biraz daha mahçup, “Of! Onca çivi, ne yapıyorum ben!” demiş.
Babası “Görüyor musun ? Kendini kontrol etmen gerek. Bütün gün boyunca öfkelenmemeyi başarırsan gidip çitten bir çivi sökebilirsin” demiş.
Çocuk düşünmüş, “Bir kez sinirlenirsem gidip çiviyi çakacağım ama sökmem için bütün gün hiç öfkelenmemem gerek. İşte bu bayağı zor!”
Çivilerden kurtulmak için kendisini kontrol etmek gerektiğini anlamış.
İlk önce bu çocuğa çok zor gelmiş, ama tüm çivileri sökecek duruma geldiğinde, kendini kontrol altına almayı da öğretmiş.
Mutluluk içinde babasına giderek, “Babacım gel bak, çitte hiç çivi kalmadı, ben de artık sinirlenip öfke nöbetine kapılmıyorum” demiş.
Babası çocukla çitin yanına giderek, anlam yüklü bir sesle; “Bak oğlum, çitteki çiviler sökülmüş ama tahtadaki delikler sonsuza kadar orada kalacaktır. Ne zaman ailene sinirlenip bağırıp çağırırsan, onların yüreklerinde bir delik açılır. Özür dilediğinde çivi sökülür ama yerindeki deliği asla yok edemezsin” demiş.
Sevgili okurlar bu kısa hikaye, Konfüçyüs’ün “konuşurken az hata yap, eylemlerinde az pişmanlık yaşa” sözlerinin mükemmel bir açıklaması.
Türk halkı olarak yaşadığımız şu günler tarihe ardı arkası kesilmeyen şehit cenazeleri,
tuttuklu milletvekilleri, tutuklu olması gereken fakan dokunulmazlık zırhı arkasına saklandıklarından dokunulamayan milletvekilleri, önlenemeyen terör saldırıları, tutuklanan ve yıllarca serbest bırakılmayan basın mensupları, yazarlar, düşünürler ve tutuklu askerlerimiz ile geçecek.
Belki bir gün çiviler sökülecek ama ne fenadır ki yerlerinde açılan delikler hep kalacak.
Hem de tarihimizin tozlu sayfalarında koca koca kara delikler olarak...