20. yüzyıl resminin en tanınmış isimlerinden biri Joan Miro 125 eseriyle İstanbul Sakıp Sabancı müzesine geldi.
İsmini herkesin bildiği, resimlerini tanıdığı Joan Miro‘nun eserlerinde canlı renkleri, neşeli desenleri ile Akdeniz’in, İspanya’nın simgelerini görebiliyorsunuz.
Dün Sakıp Sabancı Müzesi’ne giderek uzun uzun Miro’nun resimlerini, bronz heykellerini, figürlerini inceledim.
Resimlerini ve Juan Miro’yu anlayabilmek adına oturdum belgesel şeklinde hazırlanmış olan hayat hikayesini sonuna kadar izledim.
Ardından sergiyi yeniden gezdim.
Sonuç olarak ya ben sanattan anlamıyorum, ya da Juan Miro’yu ve onun dünyasını hala anlayamadım.
EVİME ASMAM
Sergideki resimlerin, heykellerin hiçbiri bana bir şey ifade etmedikleri gibi bir tanesini bile alıp evimin duvarına asmam. İki dünya savaşını görmüş, yaşamış bir insan olan olan Miro’nun bana kalırsa kafası ve ruh dünyası karışmış. Ayrıca sanırım kadınlarla ilgili de problemleri vardı.
Uzmanlar Miro’yu şöyle tarif etmişler.
Hem İspanyol, hem Katalan. Hem soyut, hem figürcü. Hem sürrealist, hem değil. Biraz dışa vurumcu. Ama hepsinin ötesinde kendisi gibi bir ressam. Hayatı boyunca resmi değiştirmek, ona ‘süikast düzenlemekle’ uğraşmış bir sanatçı. Sonuçta resmi öldüremese de her faninin bir bakışta tanıyacağı, kendine ait bir dünya kurmayı başarmış bir imza.
TEMEL FİGÜRLER
Uzman görüşlerini okuduğumda kendi kendime, ”Hah işte resmen resimlere suikast düzenlemiş ve resimlerini katletmeyi başarmış” diye düşünerek biraz olsun rahatladım. (Demek ki resim konusunda o kadar cahil değilmişim.)
Miro’nun eserleri ilk bakışta birer soyut resim gibi görünüyor. Lekeler, çizgiler, renkler ve desenler. Hiç biri bir hikayeye dayanmıyorlar. O soyut görüntüye dikkatle baktığınızda Miro’nun hiç durmadan tekrar ettiği temel figürleri görebiliyorsunuz. Kuşlar, kadınlar, yıldızlar, ay ve güneş.
KAÇIRILMAZ FIRSAT
Meğer 1920’lerde oluşturduğu ömrü boyunca sadık kaldığı bu semboller, insanın bilinçaltına, doğayla, hayatla, gökyüzüyle kurduğu ilişkiye dair simgelermiş. (Bana göre ise hepsi küçük bir çocuğun eline sulu boyayı alınca yapabileceği şekillerden ibaret.)
Miro, ne Dali gibi deli ne de Picasso gibi kadınlara düşkün biriymiş. Diğer çılgın İspanyollardan farklı olarak sakin ve planlı bir hayat sürmüş.Belki de eserleri bu yüzden bana bir şey ifade etmedi. Yine de İstanbul‘a yolu düşen resim severler için Juan Miro kaçırılmayacak bir fırsat.