HABERTÜRK

İsmet Sezgin’i de uğurladık


10 Aralık 2016

 

Kimilerine göre Türkiye’nin gelmiş geçmiş en değerli siyaset adamı, kimilerine göre Türkiye’nin İsmet abisi benim ise manevi babam.

Kendisini 1997 yılında Demokrat Türkiye Parti’nin (DTP) kurulduğu sene tanımıştım.

O zamanlar 30 yaşında siyasete yeni başlamış genç bir kadın iken, siyaset büyüklerim Sayın Süleyman Demirel, Sayın İsmet Sezgin ve Sayın Hüsamettin Cindoruk içimdeki vatan sevgisinden kaynaklanan siyasete olan merakımı, ülkem adına bir şeyler yapabilme azmimi görerek bana siyasetin her alanında hem destek verdiler, hem de çok şey öğrettiler.

Onların sayesinde taban siyasetinden tavan siyasetine kadar siyasetin her kademesini, inceliklerini, nasıl etik bir siyaset insanı olunur kavramını öğrendim.

Sevgili İsmet Sezgin‘in benim için her zaman söylemiş olduğu “Bizim kızımız yanımızda bir nevi komando eğitimi alarak siyaseti öğrendi. Onu ordunun içine koy, tek başına sapasağlam çıkar gelir “ sözleri beni Türkiye adına siyaset arenasında hep kamçılamıştır.

Saydığım siyaset öğretmenlerimi artık ebediyete uğurladım.

 

BİR TEK O KALDI

Allah başımızdan eksik etmesin geriye bir tek Sayın Hüsamettin Cindoruk kaldı.

Son iki yılda o kadar çok sevdiğim değer verdiğim insanları kaybettim ki...

Yoruldum artık. Önce 9. Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel, ardından yine değerli bir siyaset adamı olan canım eşim Mete Kalyoncu ve şimdi de Türkiye’nin İsmet abisi...

Sayın Sezgin ile o kadar çok anım var ki sizlere hangi birini anlatsam.

Ben en iyisi sondan başlayayım. Hastalık derecesinde Fenerbahçeli olan Sezgin’i rahmetli eşim her Fenerbahçe maçı öncesinde arar, bahse girmeyi hiç sevmediğini bildiği halde kendisini bahse girmeye zorlardı.

İsmet beyin Mete’den kazandığı gömlek ve kravatların haddi hesabı yoktur. Fakat Fenerbahçe’nin kaybettiği maçlar sonrası da Mete’nin Sezgin’i kızdırmak adına açtığı telefonlar artık bir ritüel haline gelmişti.

Sevgili eşimin vefatından sonra Mete’yi aratmamak adına her Fenerbahçe maçı öncesi İsmet beyi ben aramaya başlamış, “Bakın efendim bu telefonu diğer taraftan size şimdi Mete bana açtırıyor. Hadi bakalım iddiya girin” diyerek hem Mete’yi anar, hem de onu yarı hüzünlü kahkahalara boğardım. Şimdi ne eşim var, ne Mete’yi bana emanet eden Sayın Demirel, ne de hamim, manevi babam Sayın Sezgin...

Üzgünüm çok üzgünüm.