Cemal Gülaş, “Işıkların Ülkesi” isimli yeni çıkan kitabına şöyle başlıyor: Benim için fotoğraf bir kutuya hapsedilen ışıktır. Meraklısının gözünde uyanarak yeniden canlanır dans eder. Fotoğraflara derinlemesine bakın, bu dansa siz de ortak olacaksınız. Ben de Cemal’in sözünü dinledim ve kendimi onun dünyasında, anılarında.
Anadolu’da, Anadolu topraklarının inanılmaz güzelliklerinde buldum. Sanki Gülaş’ın yeni kitabı ile birlikte farklı yaşamlara da misafir oldum. Cemal Gülaş, karış karış Anadolu’yu gezerken yolculuklarına hayaller kurarak başladığını söyler hep... Yeni kitabını birbirinden güzel çektiği fotoğraflarla süslerken, anılarını da gözlemleri ile harmanlamış. Ve başlamış Anadolu macerasını yazmaya. Gülaş kitabında, “Dünyanın üstünde ki Kuzey Kutbu’na yürüyerek gitmek daha çocukken düşlediğim bir seyehatti. Yolculuk ve hayal benimdi ama sonuçta bu yolculuğum, yaşadığım ülkede başka insanlara dünyayı merak ettirecek pencereler açtı. Yüzyılımızda, toplumsal iletişimde ve bilgi aktarımında yazının yerini görsellik almaya başladı.
Görselliğin, yazı ve sözün önüne geçmesi ile ben de yakınımdakilere tarifinde bile zorlandığım hayallerimi ve hayatımın parçalarını taşımak üzere fotoğraf çekmeye başladım“ derken, Mevlana’nın beni her zaman için etkilemiş olan şu güzel sözünü de hatırlatıyor, “Sen ne söylersen söyle karşındaki seni bildiği kadar anlar.” Anadolu’nun çeşitli yörelerini, kadınlarını, yaşam şekillerini kendi gözlemleri ile kitabında anlatan Cemal Gülaş’ın bir anısını sizlerle paylaşmak istiyorum. Güneydoğu Toros’larının Mardin Siverek arasındaki bölümünde Kaletepesi mevkiine geldiklerinde Cemal ve arkadaşı içme sularını tüketmişler.
Akşama doğru bir oba fark ederek oraya yönelirler. Güneşin ve rüzgarın yüzünü yalaya yalaya bronz heykele dönüştürdüğü yaşlı bir kadının yanına yanaşarak su bulup bulamayacaklarını sorarlar. Biraz sonra genç bir çocuk elinde bir tas ayranla yanlarına gelir. Cemal tası alıp tam kafasına dikecekken içinde kocaman iki parça kömürün döndüğünü görür. O kadar susuzdur ki yine de ses etmeden içmeye başlar.
Fakat her yudumda kömür ağzıma yaklaşır ve durmak zorunda kalır. Sıra arkadaşına geldiğinde kadının muzip muzip onları izlediğini fark eder. Yaşlı kadın şöyle der, “Ayrana kömürü bilerek koydurdum. Belli ki susuzdunuz, Birden içip hasta olmanızı istemediğim için de kömür attırdım. Böylece yavaş içtiniz."
İşte benim yurdumun insanları, işte benim Anadolu kadınım...
( Cemal Gülaş’ın "Işıkların Ülkesi" kitabına CG Store web sitesinden sahip olabilirsiniz. www.cgsanatyapim.com.tr )