Bazen okuduğum, duyduğum haberler karşısında kendimi tutamayıp nerede olduğuma bakmadan iç güdüsel olarak; ‘oha’ derken bulurum kendimi.
Zaten başıma ne gelirse duygularımı saklayamamamdan gelir. Bir insanı sevmiyorsam gerek vücut dilimden gerekse yüzümden herkesin gerçek duygularımı anlaması mümkündür.
Asıl konumun dışında olmasına rağmen sizlerle şu an aklıma gelen bir anımı paylaşayım; Geçen sene ailece Bülent Ersoy’un sahne aldığı İstanbul Günay Restoran’a gitmiştik. Sahnenin dibinde oturduğumuzdan Bülent Hanım’ı bütün detayları ile görmek zorunda kalmıştım.
Yüzüm dehşetten nasıl bir hal aldıysa eşim; “Ayşem lütfen ağzını kapat ve yüzündeki şaşkın ifadeyi sil. Yüzünü görüp sahneden sana bir şey söylerse tadımız kaçar” diyerek beni uyarma zorunluluğu hissetmişti. Laf işitme korkusuyla program boyunca gülümser ifadeyle sahneye bakmaya çalışırken, çektiğim acıyı hala dün gibi hatırlarım.
Neyse lafı uzatmadan bugün sizlere bana ‘oha’ dedirten ilk haberden bahsedeyim;
AND’IMIZA TAKMIŞ
Zaman gazetesi yazarı Mümtazer Türköne şimdi de okullarda okunan ‘And’ımıza kafayı takmış ve “Bir Türk’ün çocukluk yıllarında her sabah ‘Türk’üm’ diye başlayan andımızı tekrarlaması ne anlama geliyor? Bir Kürt’e, ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ dedirtmekten daha kötüsü, aynı sözü bir Türk’e söyletmek.
Zira bir Kürt bu lâfı ne kadar tekrarlarsa tekrarlasın Türk olamaz. Ama bir Türk’ün zihninde ve ruhunda meydana gelen hasarı kim düzeltecek?” diyerek de bana ‘oha’ dedirten bu soruyu sormuş.
And’ımızı okumaktan bir gün bile gocunmadım.
Öğrencilik hayatım boyunca ‘and’ımızı okuyarak yetiştirilmeme rağmen ne zihnimde ne de ruhumda bildiğim kadarı ile bir hasar oluşmadı. Türklüğüm ise hiçbir zarar görmedi.
Bu durumdan rahatsız olup ruhları, zihinleri zarar görenler varsa lütfen bir adım öne çıksınlar...
İNSANA BRAVO DEDİRTEN...
Son kitabı olan ‘Kış Günlüğü’ Türkiye’de yayınlanan Paul Auster, hapiste yatan yazar ve gazeteciler yüzünden Türkiye’ye gelmeyi reddederek “Demokrat yasaları olmayan ülkelere gitmiyorum” demiş.