Geçtiğimiz günlerde Harun Kolçak’a rastladım. Sağlık sorunları ile ciddi bir şekilde boğuşan Kolçak’ı sağlıklı gördüğüme sevinirken gözüm tırnaklarına takıldı. Benim bile sürmekten çekindiğim siyah ojeli tırnakları ile oldukça rahat bir şekilde arkadaşları ile sohbet etti.
Cumartesi akşamı Kıbrıs’ta sahne alan Harun Kolçak’ı izleyen arkadaşlarım da Kolçak’ın siyah ojeli tırnaklarından bahsetti. Basının da ilgisini çekmiş olacak ki Kolçak tırnakları ile ilgili sorulan sorulara; “Çok şükür iyiyim, hayata bakış açım değişti. Kimsenin derdi beni ilgilendirmiyor. Zamanımı ve gücümü, bu dünyadan gitmeden önce arkamda çok daha düzgün şeyler bırakmak için harcıyorum” şeklinde açıklamış. Hislerini, yaşam felsefesini, hayata bakış açısını ne güzel dile getirmiş.
Tıpkı ben...
Kimsenin ne düşündüğü, ne dediği, derdi artık beni de ilgilendirmiyor.
Kendimi nasıl rahat hissediyorsam öyle yaşamaya çalışıyorum. Peki “Toplum baskısı ?”, “Egoist mi oldun bu yaştan sonra?” soruları ... Olmaz mı, tabi ki var. Başlarım toplumun ne dediğine... Bakın kardeşim kendi hayatınıza, işinize, kendi kapınızın önündeki pislikleri temizlemeye.
Geç de olsa farkettim ki, hayatımın son iki senesine kadar hep toplum için yaşamışım. İki senedir ise bildiğimi okuyorum. Nasıl mı bu noktaya geldim?
Canım kadar çok sevdiğim eşimi toprağa verdikten, onun yoğun bakımda tam bir hafta süren yaşam mücadelesini seyrettikten ve bir canın bedenden nasıl çıktığını gördükten sonra, iki küçük çocuğu ve lenf kanseri olan arkadaşım ilik nakli olup hayata yeniden tutunmaya çalıştıktan sonra, 60 yaşındaki arkadaşım taparcasına sevdiği annesini kaybedip, şok içinde depresyona girdikten sonra, arkadaşlar ölüm kaçınılmaz.
Hepimizin gideceği yer belli. Ne gerek var bu süreyi baskı altında, mutsuz, huzursuz yaşamaya? Bakın ortalama yaşam ömrümüz 70 yıl.
Bu sene 50 yaşına giriyorum. (Şaka gibi...Yarım yüzyıl yaşamışım.) Kendimi 50 yaşında hissediyor muyum? Yaşanmışlıklar, deneyimler söz konusu olduğunda cevabım; Evet...! Gördünüz mü, haftanın ilk günü ne siyasette , ne ekonomik krizden ne de başka sorunlarımızdan bahsediyorum.
Gerginliklere karşı duyarsız olmaya çalışalım. Üzülüp, sıkılıp, isyan edip, masalarda konuşup, pankartlar açıp ülkeyi kurtarabiliyor ya da birşeyleri değiştirebiliyor muyuz?; Hayır...! 50 yaş bunalımında falan değilim. Sadece maymun gözünü açtı. Bırakın kardeşim adamın siyah ojesi, ne yediği, kimle olduğu üzerinde tartışmayı. Herkes gönlünce yaşasın, hayat kısa ama yaşanmaya değer.
DALİDA’NIN HAYATI
Kahire’de doğan, 50’lerde ün kazanan, Youssef Chahine’in “Le Sixième Jour” adlı filminde oynayan, Fransızca, İspanyolca, Arapça, İbranice, Almanca ve İtalyanca şarkıları olan müzik ikonu Dalida’nın gerçek hayat öyküsüne dayanan “DALİDA” filmini mutlaka izleyin.
1987’de “Hayat dayanılmaz bir hale geldi. Beni affedin” notuyla bu dünyadan göç eden Dalida’nın aşkları ve tutkuları...Muhteşem kişilik, fakat hüzünlü bir son.