HABERTÜRK

Harem Ağaları


06 Ekim 2013

Son zamanlarda ekranlarda Osmanlı dönemini anlatan diziler dikkat çekmekte. Osmanlı tarihi, padişahlar, sultanlar olur da dizilerde harem ve haremağaları olmaz mı?
Fakat dikkatinizi çektimi bilmiyorum, bizim dizilerde ki haremağalarının hepsi ne hikmetse beyaz. Gerçekte ise, sarayda hizmetkarlık yapan haremağaları siyahi idi.
Haremağaları, Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk basının en çok ilgi gösterdiği konular arasındaymış. Çünkü kuşaktan kuşağa anlatılan harem hayatı ile ilgili yalan yanlış bilgiler her zaman (bugün olduğu gibi) merak uyandırmış.
Haremi de en iyi ancak haremağaları bilirlerdi.
Bu nedenle son haremağaları 1950'li yıllara kadar ilgi odağı olmuşlar. Fakat ne yazık ki saraydan çıktıktan sonra yaşayan ağalardan en genci 80 yaşında ki Anber Ağa imiş.

TEAVÜN  CEMİYETİ

Atlas Tarih son sayısında her zaman merakımı cezbeden haremağalarının hayatını incelemiş. Saltanatın ortadan kaldırılmasının ardından çok küçük yaşlarda Afrika'dan getirilerek eğitilen ve sarayda hizmetkarlık yapan bu insanlar aniden ortada kaldıklarında ne yapacaklarını bilemez olmuşlar. Dışarıda ki hayatı tanımadıkları gibi nasıl geçineceklerini bilememişler.
1919 yılında 14 haremağasının kurmuş olduğu Harem Ağaları Teavün Cemiyeti, 1923 yılında açıkta kalan son haremağalarının yuvası olmuş.

HADIM EDİLEN HAREM AĞALARI

Herkesin merak ettiği bir diğer konuda haremağalarının hadım edildikten sonra ne hissettikleri olsa gerek. Mazhar Osman Uzman ile İhsan Şükrü Aksel'in 1935'te hazırladıkları araştırmaya göre haremağaları hiç de sandığımız gibi homoseksüel değillermiş. Hadım olsalar bile kadınları severlermiş. Saraylarda haremağası sevmek üzere kendisine genç ve güzel bir kadın seçer onu sahiplenirmiş. Hatta kendilerine göre cinsel hayatları bile varmış.

ÇOK AZ KONUŞMUŞLAR

Aldıkları iyi eğitimden olsa gerek serbest kaldıklarında dahi haremağaları saray hayatları hakkında pek konuşmamışlar. Sadece en yaşlı olan Lala Sadrettin saray günleri hakkında "Sarayda mapustuk" demiş ve şöyle devam etmiş;
"Güneş bile görmezdik. İşimiz gücümüz, saraydan kadınlara 'Destur' 'Destur!' diye bağırmaktan ibaretti. Sürüsüne bereket kadın vardı. Kimi çamaşır yıkar, kimi ütü ütüler, her biri işi görürdü. Gözdeler kalabalıktı ama, onlar ayrı bir dairede idi."
Haremağaları keşke konuşmuş olup, saray ve harem hayatını bizlere tarih kitaplarına geçecek kadar detaylı anlatsalarmış. Osmanlı tarihinin en merak edilen ve halen daha özenilen "harem" konusu bazı kesimler tarafından belki de o kadar özlenmezdi.