Cumhuriyetin ilk yıllarından beri her sabah, ilköğretim öğrencilerinin söyledikleri And’ımız, dünkü köşe yazımda da bahsettiğim gibi durup dururken birilerini rahatsız etmeye başladı.
And’ımıza dil uzatılmasını bir kenara bırakın, içinde geçen kelimelerin farklı mecralara çekilerek tartışılıyor olmasını dahi içime sindiremediğimden konuya bugün de değinme gereği duydum.
“Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun.”
DEĞİŞEN NEDİR?
İşte tam 79 yıldır okunan (23 Nisan 1933’de dönemin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip tarafından yazılmış ve çocuklara hediye edilmiştir.) And’ımızdan rahatsızlık duyanların ilk hedefleri arasında özellikle bu paragraf var.
Diyorlar ki; Bir Ermeni, Kürt, Laz çocuğu nasıl “Türküm” dermiş.
Sevgili okurlar gözünüzden kaçmış ya da duymamış olabilirsiniz diye sizlere ufak bir hatırlatma yapmak istiyorum; Birkaç gün önce çıkarılan bir kararname ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın temel görevleri değiştirildi.
Bu değişim esnasında da “Atatürk İnkılap ve İlkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk Milliyetçiliğine bağlı... Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen... Gençler yetiştirmek“ ibareleri çıkarılmış.
Türk ordusunun en üst rütbeli askerlerini, köşe yazarlarını, dünyanın sayılı cerrahları arasında olan bir profesörü ve daha birçok Türkiye’ye hizmet etmiş saygın isimleri terörist ilan edip, yargılamadan hapse attık.
SIRADA NELER VAR?
Sonra ne yaptık?
Vahdettin’in ölüm yıl dönümünü kutladık.
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarını kaldırdık. Anayasamızın ‘değiştirilemez’ maddelerinin değişebilirliğini tartışır olduk.
79 yıldır Ermeni, Kürt, Laz çocuğunu rahatsız etmeyen And’ımız rahatsızlık verir oldu.
Çok yakında milletvekili yemini de değişir.
Ve... Bu değişimlere de demokrasi denir.
Eeee... Sıra da ne var?