Son yıllarda felaket haberlerini daha sık duyuyor, felaket belgesellerini daha sık izliyoruz. Bunun sebebi, felaketlerin izleyici kitlede fazla “reyting” yapması.
O kadar ki en yüksek bütçeler de felaket belgesellerine ayrılmaktaymış.
Özetle ‘felaketler’, felaket yaşamamış insanlara para kazandırır hale getirmiş.
Kendimizden örnek verecek olursak; Tsunami felaketi yaşamamış bir ülkenin insanları olarak böyle bir afetin belgeselini ekrana kilitlenerek dehşet içinde seyretmiyor muyuz?
BM’NİN RAPORU
2014’ün sona ermekte olduğu şu günlerde Birleşmiş Milletler’in hazırladığı bir rapor, doğal afetlerde bu yıl 22 milyon kişinin yer değiştirmek zorunda olduğunu belirlemiş.
Bu rakam, dünyanın değişik yerlerinde çıkan savaşlar ve çatışmalar nedeniyle yer değiştiren insanların toplamının yaklaşık üç katıymış. Yine aynı rapora göre, bugün felaketler yüzünden evlerini kaybedenlerin sayısı,1970’li yıllarda ki rakamların iki katıymış.
SÜPER TAYFUN ‘HAİYAN’
Çok değil daha bu ay başında Filipinler’de çok şiddetli bir tayfun oldu. Meteoroloji uzmanlarının ‘Süper Tayfun’ olarak nitelendirdiği ‘Haiyan’ yoğun yağışla birlikte son derece yıkıcı olup ve milyonlarca insanı yerinden etmiş.
Yerel dilde ‘kamçı’ anlamına gelen Haiyan, saatte 210 km’ye ulaşan hızıyla suların altı metre kadar yükselmesine neden olmuş. Tahta ve derme çatma evleri adeta silip süpürmüş. Tayfunun yolu üzerinde bulunan 4 milyon kişi çaresiz kalarak, ölüm korkusu içinde bir hafta geçirmişler. Bir milyondan fazla kişi evsiz kalırken, hayatını kaybedenler için 8 ile 10 bin arası bir rakam verilmekteymiş.
ÜRKÜTÜCÜ DEĞİL Mİ?
Doğal afetlerin artış hızının, nüfus artışından ve kentleşme hızından bile daha fazla olduğunu göz önüne alacak olursak, demek ki biz insanoğlu afetlerin tehdidi altında yaşam sürmeye alışmalıyız.
Ve ne yazık ki küresel ısınma arttıkça, bu felaketlerin sayısı ve şiddeti de gittikçe artacakmış. Biliyorum yeni bir yılı umutla karşılamaya hazırlandığımız şu günlerde bugün tam bir felaket habercisi gibi oldum.
Ürkütücü değil mi? Ama ne yazık ki yazdıklarımın hepsi gerçek.
Belki de doğa, hem dünyada ki yaşamın son bulmaması, hem de insanoğlunun verdiği zararlardan korunmak adına dünyanın dengesini bu şekilde koruma altına alıyor.
Kim bilir?