Dostlarla her bir araya geldiğimizde sohbet dönüyor dolaşıyor Türkiye’ye geliyor.
Türkiye ve Türk halkı nasıl kurtarılır? Ve tartışmalar başlıyor.
Ardından konu gündem maddesine yani referanduma geliyor.
Masamızda ‘evet’çiler de oluyor ‘hayır’ diyenler de.
Tartışmalar uzadıkça ortam geriliyor ve her dost meclisi toplantısından sonra bir daha yemeklerde siyaset konuşmama kararı alıyorum.
Ama olmuyor, olmuyor işte...
NELERİ TARTIŞIYORUZ
İnanın ne yemeklerin ne de sohbetlerin tadı tuzu kalmadı artık.
Aklı başında bilim insanları, tarihçiler, sağduyu sahibi insanlar Türkiye’nin bugünden itibaren başta eğitim olmak üzere bir çok temel alanda uzun vadeli gelişme planları yaptığı takdirde, ancak 15-20 sene sonra rekabetçi, gelişmiş, gerçekten demokratik ve yaşam kalitesi yüksek bir ülke haline gelebileceğini söylerken bizler neleri tartışıyoruz.
Erozyona uğramış değerler sistemini, cumhuriyetin kuruluş koordinatlarını koruyup kollayamaz isek “yedirmeyiz” denilen ülkenin kim nesini yesin? Ülkenin ne tadı-ne tuzu ne de ruhu kalmadı ki.
Son darbe girişiminin ertesinde oluşan “birlik-beraberlik” havasının suni olduğu ortaya çıkınca, Türkiye kaldığı yerden hayata devam etmeye başladı.
Köprü-hastane isimlerini değiştirmek, yeni köprüler yapmak, gazetecilik ve yazarlık yaptılar diye onlarca insanı tutuklamak gibi faaliyetler, ülkeyi vuran terör, şehit cenazeleri ve sınır ötesi operasyonlarla birleşince “eski Türkiye” halimize geri döndük.
Yani eski “hasta adam” görünümüne büründük.
HASTA ADAM İYİLEŞSİN
Hasta adamın ortaya çıkan yeni virüslere karşı dayanıksız olduğunu neredeyse her hadisede görmekteyiz.
Bir ülke; bilim, eğitim, üretim, sanat ve adalet olmadan nasıl yaşar?
Sadece algı yönetimi, reaksiyon politikası, sürekli değişen siyasi pozisyonlar, ecdad edebiyatı ve bitmek bilmeyen inşaatlar ile nasıl bir gelecek kurulabilir?
Sevgili okurlar, Nisan ayında gerçekleşecek olan referandumdan muhalefet ne derse desin “EVET” çıkacak.
Hatta bana kalırsa bir an önce “evet” densin ki Türkiye gerçek manada yönetilmeye başlasın.
Belki böylece “hasta adam” iyileşir, bizim de tadımız tuzumuz sohbetlerimiz eski haline gelmiş olur.