Dün birçok gazetenin ana sayfasında aynı resim vardı.
13 yaşındaki Yunus...
Bilardo salonunda harçlığını çıkarabilmek için sigara satarken Van depremine yakalanan Yunus’un resmi.
Ve omzunda kime ait olduğu bilinmeyen bir ölünün eli...
Korku filmi gibi değil mi?
Uzun uzun resme baktım.
Yunus omzundaki ele değmemek için kafasını diğer tarafa uzatmış, gözlerinde korkudan da öte bir ifade ile kurtarılmayı bekliyor.
Habercilik açısından çarpıcı olan bu gibi resimler daha sonra resimde yer alanlar üzerinde nasıl bir etki bırakır?
Bir tarafta meslek, diğer tarafta yan etkiler...
Hangisi?
İnsanlığın, duyguların ikinci plana itildiği, hırsın kariyerin paranın ön plana çıktığı dünyamızı düşünerek yorumsuz kaldım.
Daha sonra kendimi Yunus’un yerine koymaya çalıştım.
Fakat anında bu hissiyatı kendimden uzaklaştırdım.
Asansörde bile kalmaktan ödüm koparken saatlerce üzerimde tonlarca beton yığını ve ölü bir el... Alfred Hitchcock filminden bir sahne gibi...
İzmir’in Sancar Abisi
Bugün köşe yazımı yazmak için bilgisayarın başına oturduğumda aklımda tamamen bambaşka konular varken, Yunus’un resmini görünce hepsi aklımdan uçup gitti.
Örneğin sizlere bugün; İstanbul’da İzmir özlemi ile yaşarken ekranlarda İzmir’in simge ismi haline gelen Sancar Abi’yi bir inşaat firmasının reklamında görünce nasıl sevindiğimden ya da iş yerimde badana boya işleri yapan Abdullah usta’nın Pazar günü beni nasıl güldürdüğünden bahsetmek isterdim.
Fakat Yunus’un “O” resmi bana her şeyi unutturdu.
Güzel günlerde yazmak umuduyla...
Umutlarımızı yitirmeyelim.