Sonunda 7 Haziran seçimlerini atlattık. Seçimin olduğu hafta sonu (cumartesi ve pazar) yazı günlerim olmasına rağmen özellikle yazı yazmak istemedim.
Çünkü artık ben de kelimelerin bittiği ve sandığa gidilmesi zorunluluğunun geldiği noktaya gelmiştim.
Peki sandıktan çıkan sonuçtan memnun muyum?
Memnunum... Hem de çok memnunum.
Hatta o kadar ki belki de uzun zamandan beri ilk defa bu kadar rahat uyuyorum.
Tam 13 yıldır Türkiye tek parti iktidarından az çekmedi.
Zamanında şikayet ettiğimiz koalisyon hükümetlerini mumla arar olduk.
Ve bana kalırsa şunu anladık; koalisyon demokrasinin gereği imiş. Koalisyonlardan korkmamalıymışız.
HDP’NİN DURUMU
HDP’nin yüzde 13 alması herkes kadar bana da sürpriz oldu. Barajı geçeceğine emindim.
Ama ne yalan söyleyeyim bu kadarını ben de beklemiyordum.
Hiç ummadığım insanların HDP’ye oy verdiklerini duydukça bu durumu son günlerde tekrar sorgulamaya başladım.
Neden mi? Çünkü sanki kantarın topuzu biraz fazla kaçtı.
Kendime önce şu soruyu sordum.
HDP’yi bu kadar yukarıya taşıyan, böylesine hızlı bir yükseliş göstermesine kim neden oldu?
Tabi ki iktidar partisi.
Nasıl mı?
Hükümetin çözüm süreci paketini ve devletin resmi basın ajansının (Anadolu Ajansı) başlattığı uygulamayı hatırlayın;
“Bundan sonra gazete haber ve köşe yazılarında Abdullah Öcalan’a ‘bebek katili’, ‘katil’, ‘terörist’, ‘terörist başı’, ‘cani’, ‘eşkıya başı’, ‘eşkıya’ denmeyecek. Bu tip ve benzeri sıfatlar gazete haber ve yazılarında, televizyon yayınlarında asla kullanılmayacak. Yazı ve haberler çok sıkı denetlenecek. ‘İmralı süreci’ denmeyecek yerine ‘çözüm süreci’ veya ‘süreç’ ifadeleri kullanılacak. ‘Terörist’ veya ‘terör örgütü militanları’ denmeden sadece ‘PKK’lılar’ denilecek.”
Peki bu uygulamanın başlaması ile Öcalan, “Sayın Öcalan” olmadı mı? Oldu....
Yine Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine hatırlarsanız Kandil Dağı ve Mahmur Kampı’dan gelen 34 kişi Habur Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye giriş yaparak devlet yetkililerinde katılımıyla davul zurna ile karşılanmamışlar mıydı?
Ertesi gün dönemin Başbakanı Kürt açılımından yola çıkarak; “Dünkü manzara umut vaat ediyor” dememiş miydi?
Eh o zaman neyi tartışıyoruz?
HDP barajı aşmasaydı ne olacaktı?
Eğer iktidarın Kürt açılımı politikaları bu kadar başarılı olmasaydı HDP bugün barajı aşamayabilirdi.
Eğer HDP barajı aşamasaydı mecliste sandalye dağılımı bakın şöyle olacaktı;
AK Parti 313, CHP 144, MHP 91, Bağımsız 2 milletvekili çıkacaktı.
Yani AK Parti tek başına iktidar olabilecekti.
Bu durumda HDP’ye giden oyların yani emanet oyların hangi sebepten gittiğini tartışmaya gerek var mı?