HABERTÜRK

Değişen hayatlar


10 Ekim 2015

Haftalarca hatta birkaç hafta öncesine kadar hiçbir haber ya da tartışma programını izlemedim, hatta gazete bile okumadım desem yeridir. Normal şartlar içinde olsak biliyorum ki hiçbiriniz inanmazsınız.

Fakat Temmuz ayında eşimi kaybettikten sonra inanın bütün dünyaya kendimi kapattım. Sadece yazılı, görsel basın ya da sosyal medyaya değil bazı gerekli gereksiz insanlara, meraklılara, dedikoduculara, lüzumsuz konuşan herkese kendimi kapattım. Ve nasıl rahat etmiştim inanamazsınız.

Bir ara televizyonda haberlere bakayım dediğimde, şehit cenazeleri dışında bir habere rastlayamamıştım.

Ben eşimin arkasından ağlarken, şehit aileleri de evlatlarının mezarları başında ağlamaktaydılar. Hemen empati yapmaya başladım.

Ya ben de eşimi farklı şekilde kaybetseydim... Acımı azaltan ya da değiştiren bir şey olmadığını fark ettim.

DAYIMI DA KAYBETTİM

Kaybedilen eş, ha öyle ha böyle artık geri gelemeyecek şekilde hayatından yok olmuştur. Sonuçta ölüm ölümdür. Ve o günden sonra bir daha televizyon açmadım.

Alt-üst olan hayatımın üzerinden üç hafta geçmişti ki birçoklarınızın tanıdığına inandığım sevgili dayımı, ünlü edebiyatçı-yazar Tarık Dursun K.’yı da ani bir şekilde kaybettik.

Ailem ve ben, ikinci kez kendimizi yine mezarlıkta bulduk.

Ve dayımı toprağa verirken benim aklımda bir tek, eşim Mete’nin ölümünü dayımdan saklamış olduğumuz vardı.

Kendi kendime; “Eyvah şimdi yukarıda karşılaştılar ve dayım kesin, ‘Ne işin var burada benden önce’ diye hesap sordu ve benim, Mete’nin sağlığı hakkında sakladıklarım böylece ortaya çıktı. Of ne kızmıştır dayım şimdi bana” şeklinde söylenmeye başladım.

DOKTORUM İNANAMADI

Kabus gibi geçen yaz aylarının artık bitmesi için dua ederken, sonunda eşimin bir doktor arkadaşı bana psikiyatristten destek almamı tavsiye etti ve hemen ilk randevumu aldı.

Ardından ben de, her ölüm sonrası yaşanan aile içi tatsız olaylar, yaşanmaması gereken şeyler yavaş yavaş biz de de yaşanmaya başlayınca tabi bütün yaşananları psikiyatristimle paylaşır oldum.

Sonra da bir baktık ki üç seansın sonunda sevgili doktorumu, resmen (yaşadıklarım karşısında kulaklarına inanmamaya başladığından) hastası olarak ben sakinleştirmeye çalışıyorum.

Sonuç olarak ilaç tedavim devam ederken, doktorum kendisini görmeye gitmemin artık zorunlu olmadığı kanaatine varmış oldu.

Anlayacağınız alt üst olan hayatım yüzünden hala depresyondayım. Ama doktorluk değilim.

Zaten şu an psikiyatristim de sayemde pek iyi değil..