HABERTÜRK

Çok partili sisteme geçişin nedenleri


18 Ocak 2014

Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren tek parti ile yönetilen Türkiye’de, 2. Dünya Savaşı ertesinde çok partili sisteme geçilmesi, çeşitli yönleriyle üzerinde tartışılan bir konudur. Türkiye’nin içinden geçtiği şu sıkıntılı dönem ve 10 kusür yıllık tek parti iktidarı bana yeniden tarihin tozlu sayfalarını hatırlattı.

Geçmiş zamanda bu geçişin önemli bir özelliği, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün kararı ile başlamış olması idi. Bu kararda belirli iç ve dış etmenler vardı.

Örneğin İnönü, 1945 yılı içindeki 19 Mayıs ve 1 Kasım TBMM’si açılış konuşmalarında, Türkiye’de diktatörlüğün her zaman reddedilğini, amacın demokrasi olduğunu ileri sürmüş ve çok partili sisteme geçişin “Cumhuriyet ile beraber kurulan halk idaresi”nin normal bir sonucu olduğunu söylemişti.

Tek parti yönetimi boyunca parti içindeki hiziplerin varlığı yöneticilerin istemediği ve engellediği bir şeydir. (Tıpkı dün ve bugün olduğu gibi...) Atatürk döneminde, İş Bankası Grubu ile İsmet Paşacılar arasındaki hizipleşme parti içinde Aatürk-İnönü çatışması olarak görülmüştü. Ayrıca 1937 yılında Bomonti Bira Fabrikası ile Atatürk Orman Çiftliği Bira Fabrikası arasındaki çekişmede İnönü’nün birincisini, Atatürk’ün ikincisini desteklemesi sonucunda ikilinin arası açılmıştı ve yine grupları karşı karşıya getirmişti. (Tıpkı bugünkü iktidarda bulunan farklı grupların karşı karşıya geldikleri gibi...)

O dönemde çok partili sisteme geçişi tetikleyen etkenlerden biri de ülkede yaygın olan hoşnutsuzluk ortamı idi. Uzun yıllar tek parti ile yönetilmiş toplumda savaş döneminin sıkıntıları, izlenen iktisat politikaları, bu dönemde kurulan sıkı bir polis rejimi hükümete karşı bıkkınlık ve tepki oluşturmuştu. (Bugün de gerek PKK, gerek sınır komşularımız, gerek küresel kriz, gerek hükümetin politikaları nedeniyle benzer durum söz konusu değil mi?

Peki toplumdaki bu kadar yaygın olan hoşnutsuzluk İnönü tarafından biliniyordu da neden önlem almak yerine ikinci bir parti kurulması için ön ayak oldu? Neyse sonuçta iyi veya kötü, olan olmuş... Ve tarih yazılmış. İyi de tarihten ders almak gerekmez mi? Bu durumda unutmamak lazım ki; kimse ya da hiç bir parti ya da iktidar alternatifsiz değildir.