HABERTÜRK

Bir varmış bir yokmuş


15 Ekim 2010

Masal gibi bir dünyada yaşıyoruz. Hani çocuklara, “bir varmış bir yokmuş” diyerek masala başlarız ya işte aynen öyle bir dünya. Bu tabi benim düşüncem. Katılanlar da olabilir, katılmayanlar da. Bugün 43 yaşındayım. Yani tam 43 senedir bu dünyada yaşamaktayım. İyisi ile kötüsü ile birçok döneme, olaya, yaşanmışlıklara şahit oldum. Herbiri nasıl başladıysa sonra da bir şekilde bitti. Kimileri sevindi, kimileri üzüldü...
Ya da ağladı veya güldü...
Ama sonuç hiç değişmiyor. Başlayan gün bir şekilde bitiyor. Günler günleri, haftalar haftaları, yıllar yılları kovalamaya devam ediyor. Geride sadece tahribatlar, kırgınlıklar, özlemler kalıyor.
Sonuçta ben toprakla ve toprakta yaşayan canlılarla iyi geçinmeye başladım. Çünkü gün gelecek sonunda onlarla aynı seviyeye ineceğim ve onlara ziyafet olacağım. Anlayacağınız ileriye yatırım yapıyorum. Hani beni kemirirlerken belki canımı az yakarlar. Veya bana dokunmazlar...
Mümkün mü? Tabiki değil. Ama insan psikolojisi işte. ‘Nereden kapıldın bu karamsar ruh haline’ diyebilirsiniz. İyi de bunlar hayatın gerçekleri. Bence insanlık için en ağır yük ‘sonunu bilmek’... Bundan daha ağır bir yük olabilir mi? Zengin de olsan, fakir de olsan toprak altına indiğinde aynı muamele ile karşılaşacak vücudun. Sen yeryüzünde iken; ‘Armani elbise giymiştin, Prada parfüm kullanmıştın, ayakkabıların Gucci idi, aman sana itina gösterelim’ diyeceklerini zannetmiyorum. Peki ya ruh? İşte orası muamma.... En azından ölürken gözüm arkada kalmadan, gönül rahatlığı ile can vermişsem belki ruhum huzur buluyordur. Ya da başka bir şey... Şimdi o konulara girmek istemiyorum. Benim vurgulamak istediğim şey gerçekten hayatta yaşananların ‘bir varmış, bir yokmuş’ misali olduğu.

*

Örneğin son yıllarda yaşadığımız olaylara bakın. Çok değil 10 yıl geriye gidin ve günümüze gelin. Örneğin sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın eşi Semra Özal, eşinin ölüm anını defalarca anlatmıştı.
Şimdi yine anlatıyor; “Ben onun zehirlendiğini düşünüyorum.”
Semra Hanım’ı o gün ciddiye almayanlar her nedense bugün almaya karar vermiş görünüyorlar.  Giden gitmiş, olan olmuş... O devrin kapanması üzerine Türkiye’de birçok taş yerinden oynatılmış. Ölen sanki herhangi biri ya da sanki fırsatmış gibi.
Sadece bu olay mı?
2007’den beri Köşk’e askerler için ‘gündüz resepsiyonu’ geleneğini başlatan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 29 Ekim’deki tüm davetlileri Çankaya’da akşam düzenleyerek tek resepsiyonda eşi Hayrünnisa Gül ile birlikte karşılayacakmış. Yani Hasan Arap, Arap Hasan...
Ya bir parça kumaşın başımıza açtığı işler...?
Yıllarca çenemizi yoran olay bir gecede YÖK tarafından çözüldü. Şimdi de “türbanlı yargıç olur mu?” meselesi...
Olur olur, o da olur.
Bakın İstanbul Üniversitesi de Hukuk Fakültesi   de açıldı.
Bir varmış, bir yokmuş...
Yormayın kafanızı!