HABERTÜRK

Bazı başarılar maratona benzer


29 Ağustos 2013

Hayatta sonuçların ortaya çıkma derecesine göre üç tür yarış vardır. Uzun atlama, yüz metre ve maraton.

Her biri farklı nefes gücü ve baskı altında sakin kalabilme kapasitesi gerektirir.

Baskı altında sakin kalabilmek... Hayatta başarının yolu birazda bu noktada kendini belli etmez mi?

Ben bazı başarıları uzun atlamaya benzetirim. Uzun atlama da, emeklerin sonucunu hemen alırsınız.

Bu sabır gerektiren değil, sadece sıçrama sonucu elde edilen bir başarıdır.

Bazı başarıları ise 100 metre yarışına benzetirim.

Sonuçlar hemen elimize ulaşmaz. Örneğin ehliyet almak gibi. Biraz sabır, biraz dayanıklılık, biraz dikkat, biraz da hız sınavıdır bu.

Uzun soluk isteyen bir yarıştır.

Asıl önemli olan benim için maratondur.

Maraton koşusu hem sabır, hem dayanıklılık, hem de hız ister. Kazanıp kazanmadığınızı uzun bir sürenin sonunda ve önemli bir miktarda çaba harcadıktan sonra öğrenebilirsiniz.

Uzun süre baskı altında kalabilmeyi, dayanıklılığı gerektirir.

Milletvekili seçimini kazanmak, Bakan olmak, iktidar olmak, doktor olmak, kendi işini kurmak, üniversite sınavını kazanmak gibi hedeflerdir.

Sonucu bilemezsiniz. Sanki kazanacakmış gibi sonuna kadar dayanmanız koşmanız gerekir.

Bu nedenle bir çok insan potansiyeli olmasına rağmen bu gibi uzun soluklu işlerden uzak dururlar.

Örneğin bugün iktidar partisinden şikayet edenlerin ağız birliği yapmışcasına dile getirdikleri; “İyi de altarnetifileri yok ki“ yorumu bunun neticesidir.

İktidar partisinin altarnatifi nasıl olabilir?

Ancak bugünki iktidar partisi kadar maraton koşusuna dayanabilmiş, sabır göstermiş, uzun soluk harcamış, baskı altında kalmayı göze almış topluluklarla, oluşumlarla olabilir.

Örneğin; Gezi parkı eylemcileri. Ya da 65-80 yılları arasında doğmuş olan X kuşağı ile onların yetiştirdikleri gençler olan Y kuşağı gençleri ile...  (Yani geçmişe artık mazi)

Gezi olayları gösterdi ki artık sadece gençler büyüklerden değil, büyüklerin de gençlerden öğrenecek, ders alacak çok şeyleri olabiliyor. Eric Hoffer’in şu çok sevdiğim sözü ile konuyu bağlayayım;

“Değişim döneminde ‘öğrenenler’ yeryüzünde yepyeni bir yaşam inşa ederken, ‘her şeyi bilenler’ artık var olmayan bir dünyada artık işe yaramayan bildikleriyle ne yapacaklarını bilemez hale geleceklerdir.”