Başbakan Erdoğan, dün Ankara'da il başkanları toplantısında konuştukça konuşuyor, ben de 'Acaba ne diyecek?' merakı ile ekran başında bekliyorum.
Yaşadığımız günleri, askerlerin, generallerin tutuklanmalarını, üçlü zirveyi, halkı rahatlatacak açıklamaları yapmasını beklerken Başbakan yine bizlere kızdı.
Bugün bütün Türkiye biliyor ve görüyor ki ülkemizde en güvenilen kaldırım taşları yerlerinden oynatıldı. En azından bu konularda bir açıklama yapması hepimizi rahatlatır, koltuklarımızda güvenle oturmamızı sağlardı. 'Her an, her şey olabilir' hissiyle yaşamak hiç de hoş bir yaşam şekli değil. Hem de kendi ülkende...
*
Fakat Başbakan, yine köşe yazarlarına ve muhalefete yüklenmeyi tercih etti. Tutuklanmalar karşısında tepki veren muhalefete ise generallerin tutuklanmaları ile ne alakası varsa yanıt olarak sadece Malta sürgünleri ile Tunceli sürgünlerini hatırlattı.
Ayrıca ülkenin ekonomik krize sürüklenmesine ve de gerginlik içinde yaşamasına da sebep, yine köşe yazarlarını gösterdi.
Hükümet 'birlik beraberlik' derken konuya muhalefet yapan yazılar yazılmamalıymış, yazan köşe yazarlarını da patronları uyarmalıymış.
O kalemleri o isimlere teslim edenler, "Kusura bakma, burada sana yer yok" demeliymiş. (Yani muhalif düşünce içinde olsak dahi bu ortamda birlik beraberlik adına aksi yönde kalem oynatmamalıymışız.)
*
Başbakan ın konuşmasının ardından yapılan oturumları izledim. Herkes Başbakan a verdi veriştirdi. Özellikle de basın özgürlüğü konusunda...
Köşe yazımı yazmak için bilgisayarın başına oturduğumda ise parmaklarım tuşların üzerinde gezindi durdu. Bir türlü konuya giremedim.
Nasıl yazarsam kimseyi incitmem?
Nasıl yazarsam ülkenin birlik beraberliğini bozmam?
Nasıl yazarsam ülkede ekonomik kriz yokmuş hissi verebilirim?
Nasıl yazarsam Başbakan ı memnun edebilirim?
Söyler misiniz, nasıl?