Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün verdiği resepsiyon hala konuşulurken ben hala Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun sözlerinin etkisindeyim. Türkiye’nin içinden geçtiği çalkantılı dönemde Kemalist bir Türk kadını olmama rağmen zaman zaman ben bile “acaba” derken Bardakoğlu’nun sözleri beni silkeledi ve yeniden kendime getirdi.
Bugün içinde bulunduğumuz şartlar, yaşam şeklimiz Atatürk devrimlerinin neticesi değil miydi? Acaba at gözlüğü mü takmıştık? Atatürk her zaman benim ve benim gibi düşünenler için dokunulmazlığı olan bir liderdi. Ama ben bile iktidar döneminde zaman zaman Atatürk’ün dokunulmazlığı konusunda boşluklara düştüm. Çünkü belagat sanatları son derece kuvvetli. Sanki zehirli bir sarmaşık gibi insanı yavaş yavaş sarıp sarmalıyorlar. Beni önce baş örtüsü tartışmasında ikileme düşürdüler. Haklı idiler.
Neden mini etekli genç kız üniversiteye giderken başörtülü genç kızlarımızın okuma hakkı elinden alınıyordu? İnsan özgürlüğüne aykırı değil miydi? Zorla da olsa bu durumu YÖK sayesinde kabul ettirdiler. Ardından baş örtülü kızlarımızın mezun olduktan sonra kamusal alanda çalışıp çalışamayacakları tartışılmaya başlandı.
Ekmek parası peşinde olan genç bir insan, yüksek öğrenimini de yapmış, hatta mesleğinde çok da başarılı. Peki, işini baş örtüsü takarak yapması neden bizleri rahatsız ediyordu ki? Orada da ikileme düştüm.
Ama onlar baş örtüsü demiyorlar, türban diyorlar.?
Hımmm?
Olay sanki bir intikam savaşına dönüşmüş. Elini veriyorsun kolunu alamıyorsun. İsteklerin biri bitiyor biri diğerini takip ediyor.
İşte tam o sırada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün resepsiyonu gündeme geldi. O gün Cumhurbaşkanımızın eşi Hayrünnisa Gül’ün kıyafetini üzülerek izledim. İnanın beni başının kapalı olması rahatsız etmedi. Fakat kendisine bir bütün olarak baktığımda üzüldüm.
Nedenine gelince.
Çok yakından tanıdığım bir ailenin oğlu gece hayatını seven zamane gençlerimizden biri iken türbanlı bir genç bayan ile evlendi. Ailesi de ben de şok yaşadık.
Fakat genç kızımızı görünce her nedense hiç rahatsız olmadım. Bir baş örtüsü bu kadar mı güzel, hoş ve şık durur. Bakın “türban” demiyorum, “baş örtüsü” diyorum.
Diyanet İşleri Başkanımız “Atatürk’ün verdiği önemi kimseden görmedik, o yüzden resepsiyonlara katılmıyorum” açıklaması yaparken, dinimizin bu kadar ön plana çıkarıldığı, Atatürk’ün dinsizlikle suçlandığı bir dönemde, bu durumu bana kim açıklayabilir?