Biliyorsunuz dayanabildiğim sürece kesinlikle siyaset yazmama kararındayım. Ama ne yazık ki, ne beynim ne hayat görüşüm ne de elim alışık değil klavyenin başına geçtiğimde kelebek, böcek yazmaya...
Yaşanan olaylara duyarsız kalmak, haklarında tek kelam etmemek meğer ne kadar zormuş. Yakında ortadan ikiye çatladığımı duyarsanız hiç şaşırmayın. Sebebi ortada...
Fakat bir iki konu var ki en azından onlar hakkında bir şeyler yazayım da en azından bugün için kurdeşen dökmekten kurtulayım.
Örneğin tartışmalar eşliğinde 16 Ağustos Cumartesi günü düzenlenen törenle açılan Antalya’nın Sarısu ilçesindeki kadınlar plajı.
Antalya gibi bir turizm şehirinde, böyle bir plaj hangi akla hizmet açılır ki?
Her tarafı otellerle ve plajlarla dolu olan bu şehirde her yerde insanlar kadınlı erkekli denize girerlerken kadınları soyutlayan bir mekana neden gerek duyulur?
Ya da soruyu şöyle sorayım: Eski köye yeni adet getirirsen ne olur?
Bugün Antalya Halkevi üyesi kadınlar ve Akdeniz Üniversitesi Öğrenci Kolektifleri tarafından düzenlenecek olan piknikle tabi ki protesto edilir.
Kadınlar plajının cinsiyet ayrımcılığı olarak yorumlayan eylemciler, Sarısu’daki piknik alanında toplanarak bugün kadınlı-erkekli denize girecekler.
Hatta bununla da yetinmeyip Samsun Müftüsü’nün kadınlı-erkekli horon tepmenin günah olduğu yönündeki sözlerine karşı da kadınlı-erkekli horon oynanacaklar.
Keşke orada olsaydım...
YENİ BAŞBAKAN
10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Erdoğan ülkenin Başbakanı’nı da kendisi seçti. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı seçilmesi benim için süpriz olmaz iken, çok iyi bildiğim bir grup var ki fena halde yanıldılar. Hatta bir çokları farklı partilerden olmalarına rağmen bu uğurda istifa edip 30 Mart seçimleri öncesi AK Parti’ye geçmişlerdi.
Çünkü onlar eski HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’un AK Parti’nin başına geçeceğine inanmış ya da inandırılmışlardı... Eh bundan sonra herkese geçmiş olsun. Helal olsun yeni Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve ekibine. 12 yılda nakış işler gibi işlediler uğruna mücadele ettikleri siyasi anlayışlarını ve görüşlerini. Sevdiğim bir laf vardır; “Bükemediğin eli öpeceksin.”
Muhalefet partileri şimdi kongreye gidiyorlar. Vallahi bu saatten sonra ya bu eli öpsünler ya da kendilerini tamamen imha esinler.