Dün sizlere Yılmaz Özdil’in yazısından alıntılar yapmış ve eleştirilerindeki haklı noktalara destek verdiğimi aktarmıştım.
Neredeyse Haziran ayının ortalarından beri, yani tam iki aydır eleştirilen fakat vazgeçilemeyen Çeşme’de yaşıyorum.
Bu süreç içinde köşe yazarlarımız gelip geçtikleri, üç beş gün kaldıkları Alaçatı ve Çeşme üzerine yazılar yazarlarken yeri geldi övdüler, yeri geldi kelimeleri ile dövdüler.
Çeşme’de yaşayan ben ise sessizce bu yazıları okurken yaşadığım, hatta büyüdüğüm bu güzel ilçe hakkında tek satır kaleme almadım.
Neden?
Çünkü eleştirdikleri konuların tümünde haklıydılar. Ama ‘kol kırılır yen içinde kalır’ misali sustum. Gerek Alaçatı, gerekse Çeşme hakkında yazılan ağır eleştiriler belki sonuç verir ya da yaptırımları olur düşüncesiyle hep bir umutla bekledim.
Çeşme’nin girişinde jandarma kontrol noktasını geçtikten hemen sonra kurulan Çadırkent çirkin görüntüsü ve pisliği ile bütün bu süreçte yerini korumaya devam etti. Dün oradan geçerken gördüğüm pislik karşında ben bile utandım.
Her taraf çöp, naylon torba atık madde doluydu. Çeşme’ye girer girmez karşılaşılan bu manzara tam bir şok yaşatırken, billur gibi denizi benzersiz kumsalı ile ünlü Büyük Plaj’a doğru indiğinizde karşılaşacağınız manzara ise daha da üzücü.
Yol kenarına sıra ile park etmiş arabalar, arabaların gölgesinde yerlerde donlu, şalvarlı, haşemalı kadınlar, genç kızlar, erkekler...
Kaldırım kenarında mangal yapanlar ya da bir zamanlar Çeşme’nin en kıymetli evlerinin duvarlarına işeyenler... Deniz kenarındaki o şık evlerin önlerini kendi mallarıymış gibi işgal eden halkımız...
İşte Çeşme’ye girdiğinizde karşılaştığınız ilk manzaralar...
Eskiden dışarıdan halkın bu tip ihtiyaçlarını gören, barınmalarını, piknik yapmalarını sağlayan Büyük Plaj’ın biraz ilerisinde kocaman bir piknik alanı vardı. Ne oldu, neden oldu bilinmez artık kullanılmaz oldu.
Alaçatı farklı mı? Ne yazık ki değil... Alaçatı da korkunç bir yerleşim var. Her yer inşaat, her yer şantiye görüntüsünde. Yollar deseniz bomba atılmış gibi... Yer gök butik otel.
Alaçatı’da beş odalı evi olan kendini otelci konumuna sokmuş; köy kahvaltısı, nefis Alaçatı havası reklamları ile yapmışlar fiyatları anasının nikahı....
Dalyanköy deseniz ayrı bir alem. Bir zamanlar keyifle balık yediğimiz sıra sıra restoranların dizildiği Dalyanköy eski havasını tazeliğini kaybetmiş. Hep aynı mezeler, hep aynı lezzetler fakat her nedense aynı olmayan hesaplar...
Ah Çeşme... Kol kırılır yen içinde kalır olmasa, daha yazacak neler neler var... Bir bilseniz!